Translation of "Fallen" in Turkish

0.018 sec.

Examples of using "Fallen" in a sentence and their turkish translations:

Blätter fallen.

Yapraklar dökülüyor.

- Babys fallen oft um.
- Babys fallen oft.

Bebekler çoğunlukla düşerler.

- Versuche, nicht zu fallen.
- Versucht, nicht zu fallen.
- Versuchen Sie, nicht zu fallen.

Düşmemeye çalışın.

Fallen Sie nicht!

Düşmeyin.

Die Masken fallen.

Maskeler düşüyor.

Die Rohstoffpreise fallen.

Emtia fiyatları düşüyor.

Die Blätter fallen.

Yapraklar düşüyor.

Die Wollpreise fallen.

Yün fiyatları düşüyor.

- Lassen Sie die Waffe fallen!
- Lass die Waffe fallen!

Silahı bırak.

- Lass es bloß nicht fallen!
- Lassen Sie es bloß nicht fallen!
- Lass sie ja nicht fallen!

Sadece düşürmeyin.

- Die Blätter fallen im Herbst.
- Im Herbst fallen die Blätter.

Yapraklar sonbaharda dökülür.

Die Preise werden fallen.

Fiyatlar düşecek.

Lass ihn nicht fallen!

Onun düşmesine izin vermeyin.

Lass deine Waffe fallen!

Silahını bırak.

Tom ließ das fallen.

Tom bunu düşürdü.

Tom wurde fallen gelassen.

Tom terk edildi.

Lass das Messer fallen!

Bıçağını bırak!

- Wo gehobelt wird, fallen Späne.
- Wo gehobelt wird, da fallen Späne.

Omlet yapmak için bir yumurta kırmak zorundasın.

Eigentlich fallen sie wieder nebeneinander

aslında gene yan yana düşüyorlar ya

Ich ließ ein Objektiv fallen,

Lenslerimden birini düşürdüm

Lass die Tasse nicht fallen.

- O fincanı düşürme.
- O bardağı düşürme.

Ich habe Angst zu fallen.

Düşerim diye korkuyorum.

Lass die Seife nicht fallen!

Sabunu düşürme.

Tom fallen die Haare aus.

Tom'un saçları dökülüyor.

Lass das Messer fallen, Tom!

Bıçağı bırak, Tom.

Der kanadische Weizenpreis soll fallen.

Kanada'da buğday fiyatlarının azalacağı tahmin edilmektedir.

Mir fallen die Augen zu.

Göz kapaklarım ağır.

Tom könnte in Ohnmacht fallen.

Tom bayılabilir.

Tom ließ sein Glas fallen.

Tom bardağını düşürdü.

Er ließ eine Vase fallen.

O bir vazo düşürdü.

Er ließ die Anchovis fallen.

O, hamsileri düşürdü.

Die Anklagepunkte wurden fallen gelassen.

Masraflar düştü.

Du hast deinen Bleistift fallen lassen.

Kalemini düşürdün.

Man hätte eine Stecknadel fallen hören.

Bir toplu iğne düşüşünü bile duyabilirdin.

Jetzt fallen schon die ersten Regentropfen.

Şimdi ilk yağmur damlası düşüyor.

Man konnte eine Stecknadel fallen hören.

Sinek uçsa duyabilirsin.

Er drohte, ins Wasser zu fallen.

Suya düşme tehlikesi ile karşı karşıyaydı.

Ich sah ihn stolpern und fallen.

Onun ayağının takıldığını ve düştüğünü gördüm.

Er hat sich beim Fallen wehgetan.

O, düştüğü zaman yaralandı.

- Lasst eure Waffen fallen!
- Werft eure Waffen weg!
- Lass deine Waffen fallen!
- Wirf deine Waffen weg!
- Lassen Sie ihre Waffen fallen!
- Werfen Sie Ihre Waffen weg!

Silahlarınızı bırakın!

Die Temperaturen fallen regelmäßig unter -40 °C.

Sıcaklık düzenli olarak eksi 40 derecelere kadar düşüyor.

Wir alle wollen, dass die Preise fallen.

Biz hepimiz fiyatların düşmesini istiyoruz.

Ich hörte etwas auf den Boden fallen.

Yere bir şeyin düştüğünü duydum.

Möge das Himmelsgewölbe nicht auf ihn fallen.

Gökkubbe onun üzerine düşmesin.

Ich kann die Angelegenheit nicht fallen lassen.

Davadan vazgeçemem.

Ich will nicht durch meine Prüfungen fallen.

Sınavımda başarısız olmak istemiyorum.

Ich sagte: Lassen Sie die Waffe fallen!

Silahını bırak dedim!

Sei vorsichtig! Lass das Tablett nicht fallen!

Dikkatli ol. Tepsiyi düşürme.

Gescheiterte Revolutionen fallen schnell der Vergessenheit anheim.

Başarısızlığa uğramış devrimler çabucak unutulur.

Im Oktober beginnen die Blätter zu fallen.

Yapraklar ekimde düşmeye başlar.

Frauen wären liebenswerter, wenn man ihnen in die Arme fallen könnte, ohne ihnen in die Hände zu fallen.

Eğer biri onun ellerine düşmeden kucağına düşebilseydi kadın daha çekici olurdu.

…lässt die restlichen Muscheln fallen und düst weg.

Kalan kabukları bıraktı ve hızlıca uzaklaştı.

Es würde zerbrechen, wenn du es fallen ließest.

Eğer düşürürsen kırarsın.

Entschuldigen Sie! Ich habe mein Messer fallen lassen.

Üzgünüm, bıçağımı düşürdüm.

Man konnte im Zimmer eine Stecknadel fallen hören.

Odada bir iğne düşüşünü duyabilirdin.

Er ließ seine Bücher auf die Erde fallen.

Kitaplarının yere düşmesine izin verdi.

Ich bemühe mich, niemandem zur Last zu fallen.

Kimseyi rahatsız etmemeye çalışıyorum.

Er ließ seine Bücher auf den Boden fallen.

Kitaplarını yere düşürdü.

Tom ließ seinen Koffer fallen und lief weg.

Tom valizini bıraktı ve kaçtı.

Freundschaften schließen scheint dir nicht schwer zu fallen.

Sen kolayca arkadaşlar edinir gibi görünüyorsun.

Tom ließ seine Tasse fallen, wodurch sie zerbrach.

Tom fincanını düşürüp kırdı.

- Ich lasse es fallen.
- Ich habe es fallengelassen.

Onu ben düşürdüm.

Wir haben Fallen ausgelegt, um Kakerlaken zu fangen.

Hamam böceklerini yakalamak için tuzaklar kurduk.

Er ließ die Wurst auf den Boden fallen.

O yere sosis düşürdü.

Tom ließ seine Bücher auf den Boden fallen.

Tom kitaplarını yere düşürdü.

Er ließ die Tasse fallen und zerbrach sie.

O, kupayı düşürdü ve kırdı.

Die ersten Äpfel haben schon angefangen zu fallen.

İlk elmalar zaten düşmeye başladı.

- Ich hätte fast mein Mobiltelefon ins Schwimmbecken fallen lassen.
- Ich hätte fast mein Handy in den Pool fallen lassen.

Cep telefonumu neredeyse havuza düşürüyordum.

Und ich begann, abwärts zu fallen, isoliert und schnell.

Hızlı bir şekilde dönüş yaşamaya, izole olmaya başladım.

Es wurde Herbst und das Laub begann zu fallen.

Sonbahar geldi ve yapraklar düşmeye başladılar.

Plötzlich begannen dicke Regentropfen vom düsteren Himmel zu fallen.

Ansızın büyük yağmur damlaları karanlık gökyüzünden düşmeye başladı.

Tritt nicht auf diesen Felsen da! Er wird fallen.

O kayanın üzerine basma. O düşecek.

- Die Temperatur fällt.
- Die Temperatur ist im Fallen begriffen.

Sıcaklık düşüyor.

Ich möchte Sie bitten, die Anklage fallen zu lassen.

Ücretleri düşürmeni istiyorum.

In einem Ideenkrieg sind es die Menschen, die fallen.

Fikirler savaşında öldürülen insandır.

Die Temperatur in Boston soll auf −22 °C fallen.

Boston'da sıcaklığın -8°F'ye kadar düşmesi bekleniyor.

Meine Schwester ließ ihren Teller auf den Boden fallen.

Kız kardeşim tabağını yere düşürdü.

- Du könntest alles verlieren.
- Du könntest sehr tief fallen.

Her şeyi kaybetmeye katlanıyorsunuz.

Amerikanische Schüler fallen zurück mit ihren Leistungen in Mathematik.

Amerikalı öğrenciler matematikte yetersiz kalıyor.

In Gärten und Parks fallen Blätter von den Bäumen.

Bahçelerde ve parklarda yapraklar ağaçlardan düşer.

Sei vorsichtig, damit du die Eier nicht fallen lässt.

Yumurtaları düşürmemek için dikkatli olmalısın.

Tom ließ sein Glas fallen, aber es zerbrach nicht.

Tom bardağını düşürdü ama o kırılmadı.

Im Herbst verändern die Blätter ihre Farbe und fallen ab.

Sonbaharda yapraklar renk değiştirir ve düşer.

Wenn die Liebe abkühlt, fallen viele Makel erst ins Auge.

Aşkın ince olduğu yerde hatalar kalındır.

- Ich ließ meine Schlüssel fallen.
- Ich habe meine Schlüssel fallenlassen.

Anahtarlarımı düşürdüm.

Nein, der Himmel wird uns nicht auf den Kopf fallen.

Hayır, gökyüzü başımıza düşmez.

Die Polizei befahl dem Verdächtigen, seine Waffe fallen zu lassen.

Polis şüphelinin silahını bırakmasını emretti.

Wenn du nicht aufpasst, wirst du gleich ins Wasser fallen.

Eğer dikkat etmezsen yakında suya düşeceksin.

Dieses Wissen darf dem Feind nicht in die Hände fallen.

Bu bilginin, düşman ellerine düşmemesi gerekir.

Sei wie ein Baum und lasse die toten Blätter fallen.

Ölen yapraklarını döken bir ağaç gibi ol.

Als du mich fallen gelassen hast, habe ich fliegen gelernt.

Beni bıraktığında uçmayı öğrendim.

Kinder fallen und stehen wieder auf, so werden sie erwachsen.

Çocuklar düşe kalka büyüyor.

Sondern einzig damit, in welchen Teil des politischen Spektrums wir fallen.

siyasi yelpazede hangi noktada olduğumuzla alakalı.

Es war so still, dass man eine Nadel fallen hören konnte.

İğne düşse duyulurdu; o kadar sessizdi.

- Ich habe meinen Ohrring fallen lassen.
- Mir ist mein Ohrring runtergefallen.

Küpemi düşürdüm.