Translation of "وأن" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "وأن" in a sentence and their turkish translations:

وأن نجد الجمال في الصِعاب وأن نبدع.

zor şeylerde güzellik bul ve yarat.

وأن تدعم نفسك أكثر،

kendimizi desteklemeye başlamanın zamanıdır

وأن نصبح منفتحين وشفافين.

ve açık ve şeffaf davranarak yaptık.

وأن محاكم غوانتانامو ستزول.

mahkeme salonunda oturduğumu hatırlıyorum.

‫وأن نخترق هذا الجليد.‬

Kıralım şu buzu.

وأن تصبح مركزًا للابتكار؟

bir yenilik merkezi haline gelebilirdi?

وأن تطلعاتي غير الواقعية

Kendimi, kültürümün içinde gerçekçi bir şekilde

وأن أنخرط ببحثي المستقل،

garajım ya da yatak odam dahil her nerede olursa olsun

وأن نكون معرضين للانتقادات يؤدي إلى أن نُجرح وأن يتم الحكم علينا.

ve hassas olmak, bizi kırılmaya ve yargılanmaya müsait hâle getiriyor.

وأن بإمكانهن الوصول المحكم للعلاج،

Terapiye yoğun bir erişimleri var,

وأن أركز على أصوات فريقي.

ve ekibimin seslerine odaklanmaktı.

وأن تتحلّى بالجرأة لتقول ذلك.

ve bunu söyleme cesaretiniz olur.

وأن باستطاعتهن الخروج وتغيير العالم.

Oradan çıkabileceklerini ve dünyayı değiştirebileceklerini fark etmek de öyle.

وأن لا يصبح الخروج متاحًا،

Söz konusu grevler, artık seçenek olmaktan çıkacaklar

وأن بطارية الهاتف بدأت بالنفاذ،

telefonunuzun şarjı bitmek üzereydi,

وأن تصبح داعية للرعاية الأسرية.

ve aile yanı bakımı desteklemek.

‫وأن يتمتع بثقة كبيرة بنفسه،‬

inanılmaz bir öz güven...

وأن أكون محترمة بكل صفاتي الأنثوية

Bütün kadınlığım içinde saygı görmek istiyorum

وتوجب علي الجلوس وأن أخبر نفسي،

Oturup kendime şunları söyledim,

وأن نأخذ الماء العذب إلى "منغوليا"،

Moğolistan'a, Asya'nın kurak kesimlerine

وأن نصنع نهراً داخل جبال "روكي"

Rocky Dağları'ndan Meksika'nın kuzeyine akan

‫إما أن نواصل‬ ‫وأن نمضي قدماً.‬

Ya zorlayacağız  ve bunu yapacağız

ونريد للبشرية أن تراقبنا. وأن تساعدنا.

İnsanlığın bunu gözlemleyip bize yardım etmesini istiyoruz.

وأن تستخدم في أماكن إعداد الطعام.

Yiyecek hazırlama merkezlerinde,

وأن تملك كل هذا الحضور في الإعلام.

haysiyetsizlik sayıyordu.

وأن نستحضر قوة من أكثر الأنواع قدماً.

ve en eski türden bir güç yaratmak.

وأن أُغير نظرتي لما أتوقعه من الحياة.

hayattan beklentilerimi değiştirmem için.

وأن هذا المصنع سيُغلق وهو في عهدته.

çünkü fabrika onun zamanında kapanıyordu.

أن يزال الوحل، وأن نقول الحقيقة لسلطة؟

işin kötü yanlarını, gerçeği dışa vurmak?

وأن العالم ليس مستعدًا لسد تلك الفجوة.

Dünya bu eksiği kapatacak durumda değil.

وأن البدء في الاعتماد على المزارع التجارية

Ticari ve ticarileşmeye başlayan çiftliklerin

وأن بينيجسن كان أيضًا يسير من دريسدن.

ve Bennigsen Dresden'den yürüyüşe başlamıştı.

وأن ما يعادل عشرة بالمئة فقط يتلقى العلاج؟

ve kişilerin sadece yüzde onu tedavi alıyor.

وأن الطريقة الوحيدة لأكتسب فيها قبول الأشخاص البِيض

ve beyazlar tarafından kabul görmenin tek yolu

هو أن أخذ نفساً عميقاً وأن أتأمل السحاب

derin nefes alıp bulutlara bakmak

وأن يكون موضوع التنمية مادة جامعية في الجامعات،

ve bu oluşumun üniversitelerde lisans dersi olarak verilmesi,

وأن لا مشكلة لدينا مع أي شعور لديهم؟

nasıl hissederlerse hissetsinler sorun olmadığını söyleyemez miyiz?

‫لا بد وأن تحبها.‬ ‫هذه أول مرة لي.‬

Buna bayılmamak elde değil. Bu bir ilk.

أن البشر هم المشكلة وأن التقنية هي الحل.

sorun insanlar, çözüm ise teknoloji.

وأن الحلول في بعض الأحيان تُحدِث مشاكلها الخاصة

ve çözümlerin bazen kendi sorunlarını yaratması gerçeği

وأن أجدها تستخدم في المطارات وعلى متن الطائرات،

uçak ve havaalanlarında, H1N1 gibi virüslerin

وأن نيكوبوليس ستكون نقطة دخولهم الرئيسية إلى بلغاريا.

ve Nigbolu Bulgaristan'a ana giriş noktaları olacak.

وأن الفاعلية وتقدير الذات يجب أن ينبع من الداخل.

özsaygının da bununla beraber gelmesi gerektiğini öğretti.

‫يجب أن نهبط هذا الجبل‬ ‫وأن نبحث عن "دانا".‬

Bu dağdan inip Dana'yı aramalıyız.

وأن أي امرأة تملك هذه المنطقة فقد تكون خنثى.

ve buna sahip olan bir kadının da muhtemelen çift cinsiyetli olduğunu.

وأن نتحلى بالشجاعة الكافية لتخيل ما ينتظرنا في المستقبل.

ve gelecekteki olasılıkları öğrenmek için cesur olabilelim.

وإذا حصل وأن نجوا لفترة إصدار قرار حصولهم على لجوء،

Ve sığınma duruşması gününe sağ salim ulaşabilseler bile

‫هل تريد أن نجرب الإمساك بخروف‬ ‫وأن نستخدمه في الاستدفاء؟‬

Isınmak için koyun yakalamayı denemek istiyorsunuz demek?

وأن لهذا قد يكون له نتائج خطيرة أثناء العمليات الجراحيّة.

Bunun ameliyatlar için ciddi sonuçları olabilirdi.

‫إذن تريدني أن أهبط بنفسي ‬ ‫وأن أحاول الوصول بهذا الشكل.‬

Demek aşağıya serbest inişle ulaşmamı istiyorsunuz?

عرف نابليون قيمة ناي في المعركة ، وأن الجيش كان يعشقه ...

Napolyon, Ney'in savaştaki değerini biliyordu ve ordunun ona taptığını ...

أقول لك إنه جنرال سيء ، وأن الإنجليز جنود سيئون ، وسوف

Size onun kötü bir general olduğunu, İngilizlerin kötü askerler olduğunu söylüyorum ve bu sona erecek

وأن أحدد فقط تلك التي تكون ذات صلة في حياتنا اليومية؟"

ve sadece günlük hayatımızla alakalı olanları nasıl seçebilirim?"

‫لذا عندما تجد مصدراً للماء،‬ ‫لا بد وأن تجد طعاماً للأكل.‬

Su kaynağı bulduğunuzda yiyecek bir şeyler de bulacaksınız demektir.

يجب أن تدفعوها من الأسفل. وأن تنقلوها بحذر، لئلا يكسرها البرد.

Önemli olan, alttan kaldırıp nazikçe tutmak, böylece toprak dağılmaz.

وأن طفلتي لن تستطيع أبداً فعل أي من تلك المهام الصغيرة.

ne kadar cesur ve umut doluydum

وأن نكون على استعداد للاستماع إلى بعضنا البعض حتى عند الاختلاف.

ve birbirimizi onaylamasak bile dinlemeye istekli olduk.

يمكنني قراءة هذه المقالات المتدفقة من الزجاج وأن أكون مقدم أخبار.

ben o cam akan yazıları okuyup haber sunuculuğu yapabilirim yani

وللمرة الأولى بدا من الممكن أن يحققوا هدف الرئيس كينيدي ، وأن

İlk defa, Başkan Kennedy'nin hedefine ulaşmaları

عند وقوعه يجب أن يكونوا عونًا له، وأن يعطوه دفعةً للأمام.

düştüğünde yardımcı olması, bir tekme de onların atmamasıdır.

البعض يحب أن يكافئ نفسه، وأن لا ينتظر هدية من أحد.

Bazıları kimseden hediye beklemeden kendisini ödüllendirmeyi sever.

‫إن أردت أن تجرب ‬ ‫وأن ترى التحديات الأخرى المتاحة،‬ ‫اختر "إعادة الحلقة".‬

Başka ne gibi zorluklar olduğunu görmek ve bunları denemek isterseniz "Bölümü Tekrar Oynat"ı seçin.

‫وأن ننجو من هذه التضاريس شديدة الوعورة‬ ‫والبرد القارس حتى ذلك الحين.‬

ve o zamana kadar bu acımasız ortama ve soğuğa dayanabilmek.

خاصة وأن فلامينيوس كان متحمسا لم يكن لديه الكثير من الوقت أيضا

Flaminius'a gelirsek her şey peşi sıra geldiğinden onun da bunu yapmaya vakti yoktu.

آمل أن يصل هذا الفيديو إلى الأشخاص المصرح لهم وأن يكون هناك حل.

Umarım bu video yetkili birilerine ulaşır ve buna çözüm yolu bulunur.

‫الخيار الثاني هو أن أستخدم الحبل الخاص بي،‬ ‫وأن أربطه وأهبط من الجرف باستخدامه.‬

Diğer seçenekse kendi halatımı kullanmak. Onu bağlayıp yamaçtan aşağı inebilirim.

ألا ترغب في الذهاب إلى الماضي قليلاً وأن يقوم جدنا بإغلاق قطعة أرض جميلة من مكان جميل؟

Birazcık geçmişe gidip dedemize güzel bir yerden güzel bir arsa kapattırmak istemez misiniz?

‫أظهرت الدراسات الغربية‬ ‫أنها تستطيع أن تمنع تطور مرض السرطان‬ ‫وأن توقف الألم‬ ‫بشكل أكثر فعالية من المورفين.‬

Batıda yapılan çalışmalar, kanserin büyümesini önleyebileceğini ve morfinden daha etkili bir uyuşturucu olabileceğini göstermiştir.

‫وإن أردت أن نعود إلى حيث بدأنا‬ ‫ وأن نتخذ طريقاً مختلفاً‬ ‫للعثور على حطام الطائرة، اختر "إعادة الحلقة".‬

Başladığımız yere dönüp farklı bir yol izlemek ve enkazı o şekilde bulmak istiyorsanız "Bölümü Tekrar Oynat"ı seçin.

لكل شخص الحق في التعلم، ويجب أن يكون التعليم في مراحله الأولى والأساسية على الأقل بالمجان، وأن يكون التعليم الأوّلي إلزاميا وينبغي أن يعمم التعليم الفني والمهني، وأن ييسر القبول للتعليم العالي على قدم المساواة التامة للجميع وعلى أساس الكفاءة.

Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır. İlk öğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yüksek öğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır.

بعد عبور نهر تريبيا البارد، كان رجاله يعانون من الجوع ويقفون في طقس شبه متجمد خاصة وأن ثيابهم مبللة بالكامل

Trebia'nın soğuk sularını geçtikten sonra, askerleri aç, ıslanmış, ve neredeyse dondurucu olan soğuk havaya maruz bir şekilde durmakta.