Translation of "Yaşayan" in German

0.009 sec.

Examples of using "Yaşayan" in a sentence and their german translations:

O yaşayan bir fosil!

Er ist ein lebendes Fossil!

Kedi yaşayan fareyle oynadı.

Die Katze spielt mit einer lebendigen Maus.

Onlar bitişikte yaşayan insanlardır.

Sie sind die Leute, die nebenan wohnen.

Boston'da yaşayan birisini tanıyorum.

Ich kenne jemanden, der in Boston wohnt.

O yaşayan bir ansiklopedi.

Sie ist eine lebende Enzyklopädie.

O, bitişikte yaşayan adamdır.

Das ist der Mann von nebenan.

Buralarda yaşayan biri yok.

Hier ist keine Menschenseele.

Tom bir yaşayan efsanedir.

Tom ist eine lebende Legende.

- Osaka'da yaşayan bir teyzem var.
- Osaka'da yaşayan bir halam var.

Ich habe eine Tante, die in Osaka lebt.

Burada yaşayan her canlı olacak.

Sondern auch jedes andere Lebewesen hier draußen.

Ve sonuçlarıyla yaşayan insanların hikayeleri.

und andere, die mit den Konsequenzen leben mussten.

Ormanda yaşayan bir fil ailesi.

Eine Familie von Waldelefanten.

Balinalar okyanusta yaşayan büyük memelilerdir.

Wale sind riesige Säugetiere, die im Meer leben.

Boston'da yaşayan çok arkadaşım var.

Ich habe viele Freunde, die in Boston wohnen.

Kyoto'da yaşayan bir arkadaşım var.

Ich habe einen Freund, der in Kyoto lebt.

Almanya'da yaşayan bir arkadaşım var.

Ich habe einen Freund, der in Deutschland lebt.

Sizin mahallede yaşayan birini tanıyorum.

Ich kenne jemanden, der in deinem Viertel wohnt.

Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.

Ich habe einen Freund, der in London lebt.

İngiltere'de yaşayan bir arkadaşım var.

Ich habe einen Freund, der in England lebt.

Burada yaşayan herkes zengin değil.

Nicht jeder, der hier wohnt, ist reich.

Almanya'da yaşayan iki arkadaşım var.

Ich habe zwei Freunde, die in Deutschland leben.

Her zaman yalnız yaşayan biriydim.

- Ich war schon immer ein Einzelgänger.
- Ich war schon immer eine Einzelgängerin.

Amerika'da yaşayan bir arkadaşım var.

- Ich habe einen Freund, der in Amerika lebt.
- Ich habe eine Freundin, die in Amerika lebt.

Orada yaşayan bir ruh yoktu.

Es war keine Menschenseele da.

Sadece burada yaşayan soğuğu bilir.

Nur wer hier wohnt, weiß, was Kälte ist.

Burada yaşayan herkes zengin değildir.

Nicht jeder, der hier wohnt, ist reich.

Kyoto'da yaşayan bir ağabeyim var.

Ich habe einen Onkel, der in Kyoto lebt.

Sapparo'da yaşayan bir arkadaşım var.

Ich habe einen Freund, der in Sapporo wohnt.

Tom, Paris'te yaşayan bir Amerikalıdır.

Tom ist ein in Paris wohnhafter Amerikaner.

Tom, Boston'da yaşayan bir Kanadalıdır.

Tom ist Kanadier und wohnt in Boston.

Avustralya'da yaşayan bir kuzenim var.

- Ich habe einen Cousin, der in Australien lebt.
- Ich habe eine Cousine, die in Australien lebt.

Avustralya'da yaşayan bir amcam var.

Ich habe einen Onkel, der in Australien wohnt.

Burada yaşayan şey artık burada kalmayacaktır.

Was auch immer hier drin lebt, wird nicht mehr lange bleiben.

...dünyanın en kuzeyinde yaşayan kurbağa olmuştur.

macht ihn zum nördlichsten Frosch der Welt.

Yakında yaşayan çiftçi araştırmak için geldi.

Der Farmer, der in der Nähe wohnte, kam, um Nachforschungen anzustellen.

Bu evde yaşayan birçok insan var.

In diesem Haus wohnen viele Leute.

Los Angeles'ta yaşayan bir teyzem var.

Ich habe eine Tante, die in Los Angeles lebt.

Tom'un Boston'da yaşayan bir arkadaşı var.

Tom hat einen Freund, der ist Boston lebt.

Tom'un yanında yaşayan adam oldukça tuhaf.

Toms Nachbar ist irgendwie komisch.

Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.

Mike hat eine Freundin, die in Chicago lebt.

Benim bitişiğimde yaşayan adam bir doktor.

Der Mann, der bei mir nebenan wohnt, ist Arzt.

Yandaki evde yaşayan adam Mary'nin sevgilisidir.

Der Mann von nebenan ist Marys Liebhaber.

Paris'te yaşayan amcam bizi görmeye geldi.

- Mein Onkel, der in Paris lebt, hat uns besucht.
- Mein Onkel, der in Paris wohnt, hat uns besucht.

Burada yaşayan insanlar üst tabakaya aittir.

Die Leute, die hier leben, gehören zur Oberklasse.

Tom Bostonda yaşayan bir adam tanıyor.

Tom kennt einen Mann, der in Boston lebt.

Bilinen 7.097 tane yaşayan dil var.

Es gibt 7097 bekannte lebendige Sprachen.

Avustralya'da yaşayan bir erkek kardeşim var.

Ich habe einen Bruder, der in Australien lebt.

- Bu kahrolası köyde yaşayan köylülerin çoğu cahildir.
- Bu kasvetli köyde yaşayan köylülerin çoğu cahildir.

- In diesem gottverlassenen Dorf sind die meisten Bauern Analphabeten.
- Die meisten der in diesem gottverlassenen Dorfe lebenden Bauern können weder lesen noch schreiben.

Akıntının yönünde yaşayan insanları da kötü vuracak.

Menschen, die flussabwärts leben wird es hart treffen.

Bir diğer kültür karmaşası yaşayan kesim ise

Ein weiterer kultureller Komplex ist das Segment

Eğer güneş olmasaydı yaşayan her şey ölürdü.

Wenn es die Sonne nicht gäbe, würde alles Leben sterben.

Amerika'da yaşayan birçok farklı ırklarda insanlar vardır.

In Amerika leben Menschen vieler verschiedener Rassen.

Şehirde yaşayan insanlar kır yaşantısının zevklerini bilmezler.

Menschen, die in der Stadt wohnen, kennen die Freuden des Landlebens nicht.

Bize bitişik yaşayan adam ünlü bir aktördür.

Der Mann, der bei uns nebenan wohnt, ist ein berühmter Schauspieler.

Sapparo'da yaşayan erkek kardeşime bir mektup göndereceğim.

Ich werde einen Brief an meinen in Sapporo wohnhaften Bruder schicken.

Onun Tokyo'da yaşayan bir erkek kardeşi var.

Er hat einen Bruder, der in Tōkyō lebt.

Balina denizde yaşayan çok büyük bir memelidir.

Wale sind riesige Säugetiere, die im Meer leben.

Tom yakın ilişkilerden çekinen yalnız yaşayan biridir.

Tom ist ein Einzelgänger, der enge Beziehungen meidet.

Tom'un Boston'da yaşayan iki erkek kardeşi var.

Tom hat zwei Brüder, die in Boston leben.

Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.

Elefanten sind die größten derzeitig lebenden Landtiere.

Tom'un Boston'da yaşayan bir sürü arkadaşları var.

- Tom hat viele Freunde, die in Boston wohnen.
- Tom hat viele in Boston wohnhafte Freunde.

Ve sevgili ülkem Bhutan da yaşayan bu insanlar

und meinem geliebten Land, Bhutan --

Bu bölgede yaşayan Sherpa'lar dağcılıkla uğraşmaya devam ediyorlar...

sind die Sherpas in dieser Region im Bergsport tätig,

Tokyo'da yaşayan teyzem bana güzel bir bluz gönderdi.

Meine Tante, die in Tokio lebt, hat mir eine schöne Bluse geschickt.

Bitişikte yaşayan çocuk sık sık eve geç gelir.

Der Junge von nebenan kommt oft erst spät nach Hause.

Yaşam, yaşayanlara aittir ve yaşayan, değişim için hazırlanmalıdır.

- Das Leben gehört dem Lebendigen an, und wer lebt, muß auf Wechsel gefaßt sein.
- Das Leben gehört den Lebenden an, und wer lebt, muss auf Wechsel gefasst sein.

Osaka'da yaşayan amcam/dayım dün bizi ziyaret etti.

Mein Onkel, der in Osaka lebt, besuchte uns gestern.

Artık bu nehirde yaşayan herhangi bir balık yok.

In diesem Fluss leben keine Fische mehr.

Yaşayan bir köpek, ölü bir aslandan daha iyidir.

- Ein lebender Hund ist besser als ein toter Löwe.
- Lieber ein lebendiger Hund als ein toter Löwe.

Bu alanda yaşayan insanlar su yokluğu nedeniyle ölüyor.

Die Menschen, die in dieser Gegend leben, sterben an dem Wassermangel.

Ve orada yaşayan ne varsa orada kalmayı artık istemeyecektir.

bis kein Lebewesen im Inneren noch länger hierbleiben will.

...gece yaşayan en yakın kuzenlerimizin dünyasına bir göz atabilir.

ermöglichen einen Blick in die Welt unserer nachtaktiven Verwandten.

Polizei almanyada yaşayan bir çöpçüydü bu sefer Kemal Sunal

polizei war ein in deutschland lebender Aasfresser, diesmal Kemal Sunal

Urfa bölgesinde yaşayan insanlar o bölgeyi kutsal kabul ediyorlar

Die Menschen in der Urfa-Region halten es für heilig.

Napolyon'un yenilgisinin ardından 1819'a kadar sürgünde yaşayan Soult,

Nach Napoleons Niederlage lebte Soult bis 1819 im Exil und kehrte dann

Onun ikisi de Kyoto'da yaşayan iki kız kardeşi var.

Sie hat zwei Schwestern, welche beide in Kyoto wohnen.

- Kılıçla yaşayan kılıçla ölür.
- Su testisi su yolunda kırılır.

- Wer mit dem Schwert lebt, wird durch das Schwert sterben.
- Wer durch das Schwert lebt, wird durch das Schwert sterben.

Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.

Die Kabauter sind unter der Erde hausende Winzlinge des niederländischen Volksglaubens.

Tom, sıkı çalışarak para kazananlar pahasına yaşayan bir parazittir.

Tom ist ein Schmarotzer, der auf Kosten anderer, die durch harte Arbeit Geld verdienen, lebt.

Köfteli makarna New York'ta yaşayan İtalyan göçmenler tarafından yaratılmıştır.

Spaghetti mit Mettklößchen wurden von italienischen Einwanderern in der Stadt New York erfunden.

İnsanların yüreğinde yaşayan ölmedi, sadece uzaklardadır. Yalnız unutulan ölür.

Wer im Gedächtnis seiner Lieben lebt, der ist nicht tot, der ist nur fern. Tot ist nur, wer vergessen wird.

Tersini, konser salonunun üç blok ötesinde yaşayan bir insanı düşünün.

Denken wir nun an eine Person, die drei Straßen davon entfernt wohnt.

Gün içerisinde, mercanların içinde yaşayan algler güneş enerjisini yiyeceğe dönüştürür.

Tagsüber wandeln Algen, die in den Korallen leben, die Sonnenenergie in Nahrung um.

Bilim adamları, sadece Antarktika'da yaşayan bir uçan penguen kolonisi keşfetti.

Wissenschaftler haben unlängst in der Antarktis eine Kolonie fliegender Pinguine entdeckt.

Yeryüzündeki tüm yaşayan varlıklar karbon içerirler. Sen bile karbon içeriyorsun.

Alles Leben auf der Erde enthält Kohlenstoff – auch du!

- Bu kahrolası köyde yaşayan köylülerin çoğunluğu ne okuyabiliyor ne de yazabiliyor.
- Bu kasvetli köyde yaşayan köylülerin çoğunluğu ne okuyabiliyor ne de yazabiliyor.

Die meisten der in diesem gottverlassenen Dorfe lebenden Bauern können weder lesen noch schreiben.

Bu, yaşayan balıklar için ya boğulmak demek ya da ölümüne ezilmek.

wo die noch lebenden Fische entweder ersticken oder zu Tode gedrückt werden.

Ve 2,2 km ötede yaşayan babam ve üvey annemin evine gider

Dann ging ich 2,3 km zum Haus meines Vaters und meiner Stiefmutter

Dünyada yaşayan insanlara göre saniyenin binde ikisi kadar zaman farklılığı yaşarlar

Sie erleben einen Zeitunterschied von zweitausendstel Sekunden, so die Menschen auf der Welt

Tüm yaşam kimyaya dayalıdır ve yaşayan her şey kimyasal bileşiklerden oluşur.

Alles Leben gründet auf Chemie, und alle Lebewesen sind aus chemischen Verbindungen aufgebaut.

Bu, Jack'in yaptığı evde yaşayan fareyi sinsice izleyen kediyi kovalayan köpektir.

Das ist der Hund, der der Katze nachgelaufen ist, die die Maus verfolgt hat, die in dem Haus wohnt, das Jakob gebaut hat.

- Yeryüzündeki tüm yaşayan şeyler karbon içerirler.
- Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler.

Alle Lebewesen auf der Erde enthalten Kohlenstoff.

Almanya'da yaşayan bir arkadaşım var. Onun adı Tom. Onu tanıyor musunuz?

Ich habe einen Freund, der in Deutschland lebt und Tom heißt. Kennst du den?

Burada yaşayan insanların %30'unun hiç okyanus görmediği gerçekten doğru mu?

Stimmt es wirklich, dass 30 % der Menschen, die hier leben, noch nie den Ozean gesehen haben?

Prenses büyüdüğü zaman büyük bir mesafe yaşayan bir prens ile nişanlandı.

Wie die [Prinzessin] erwuchs, wurde sie weit über Feld an einen Königssohn versprochen.

Tom onun mahallesinde yaşayan çocuklara vermek için bir sürü ucuz kameralar aldı.

Tom hat ein paar billige Kameras als Geschenke für die Kinder in seiner Nachbarschaft gekauft.