Translation of "Twarz" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Twarz" in a sentence and their turkish translations:

Twarz.

Yüz.

Umyj swą twarz.

- Yüzünüzü yıkayın.
- Yüzünü yıka.

Masz czerwoną twarz.

Yüzün kızarmış.

Wytarła twarz ręcznikiem.

O, yüzünü bir havlu ile kuruladı.

- Ona ma bardzo ładną twarz.
- Ona ma bardzo piękną twarz.

Onun çok güzel bir yüzü var.

- Idź i umyj swoją twarz.
- Idź i umyj sobie twarz.

Git ve yüzünü temizle!

Uderzyła go w twarz.

Onun yüzünü tokatladı.

Ona ma okrągłą twarz.

Onun yuvarlak bir yüzü var.

Uderzyłam go w twarz.

Onun yüzüne tokat attım.

Stanęli twarzą w twarz.

Onlar birbirleriyle yüzleştirildi.

Myję twarz codziennie rano.

Her sabah yüzümü yıkarım.

Popatrz na twarz Toma.

Tom'un yüzüne bak.

Uderzyłem Toma w twarz.

Tom'un yüzüne yumruk attım.

Twoja twarz jest blada.

Yüzünüz solgun.

Ixtli ma piękną twarz.

Ixtli'nin güzel bir yüzü var.

- Zbliż się, żebym mógł zobaczyć twoją twarz.
- Zbliż się, żebym mogła zobaczyć twoją twarz.

Yüzünü görebilmem için yakına gel.

Jego twarz zdradzała, że był zdenerwowany.

Onun yüzü rahatsız olduğunu gösteriyordu.

Nie podoba mi się jej twarz.

Ben onun yüzünü sevmiyorum.

Dziewczyna podniosła twarz, jeszcze mokrą od łez.

Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.

Uśmiechnięta twarz Mary zdradzała, że jest szczęśliwa.

Mary'nin gülümseyen yüzü onun mutlu olduğunu gösterdi.

Na miejscu Toma, uderzyłbym Mary w twarz.

Ben Tom olsaydım Mary'nin yüzüne yumruk atardım.

Z daleka ten kamień wygląda jak ludzka twarz.

Uzaktan bakıldığında taş bir insan yüzü gibi görünüyor.

Pamiętam twoją twarz, ale nie pamiętam twojego imienia.

Senin yüzünü hatırlıyorum ama senin adını hatırlamıyorum.

Uśmiechnięta twarz Mary mówiła wszystkim, że jest szczęśliwa.

Mary'nin gülümseyen yüzü herkesin onun mutlu olduğunu bilmesine izin verdi.

Pamiętam jej twarz, ale nie pamiętam jej imienia.

Onun yüzünü hatırlıyorum ama onun adını hatırlamıyorum.

Oglądana z daleka, skała wyglądała niczym ludzka twarz.

Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.

Twarz strażaka była ponura, kiedy wychodził z płonącego domu.

Yanan evden dışarı çıktığı zaman itfaiyecinin yüzü korkunçtu.

Jego oczy badały moją twarz, aby sprawdzić czy mówię szczerze.

- Benim doğru konuşup konuşmadığımı anlamak için gözleri yüzümü aradı.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

- W końcu pokazał swoją prawdziwą twarz.
- Nareszcie wyszło szydło z worka.

Sonunda gerçek yüzünü gösterdi.

Zamiast go spoliczkować, napluła mu w twarz i odeszła z pogardą.

Onun yüzüne tokat atmak yerine, ona tükürdü ve aşağılayarak uzaklaştı.

Mogę przypomnieć sobie jego twarz, ale nie przypominam sobie jego imienia.

Onun yüzünü hatırlayabiliyorum ama onun adını hatırlayamıyorum.

Wchodząc na tę górę, stanie pan twarzą w twarz z niebezpieczeństwem.

Bu dağa tırmanarak,tehlikeyle yüzyüze kalacaksınız.