Translation of "Ogień" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "Ogień" in a sentence and their turkish translations:

Rozpalmy ogień.

Pekâlâ, şu ateşi yakalım.

Cel. Ogień!

Nişan al. Ateş!

Wstrzymać ogień.

Ateş etme.

Wstrzymać ogień!

Ateşi kes!

Ogień parzy.

Ateş yanar.

Pobudził ogień machaniem.

O ateşi körükledi.

On zgasił ogień.

O, yangını söndürdü.

Natychmiast rozpaliłem ogień.

Hemen bir ateş yaktım.

Czy masz ogień?

Ateşin var mı?

Priorytet numer jeden: ogień.

Birinci önceliğimiz, ateş.

Strażacy szybko ugasili ogień.

İtfaiyeci yangını kısa sürede söndürdü.

Tom szybko zgasił ogień.

Tom çabucak yangını söndürdü.

To będzie ogień i ciepło.

Bu hem ateş hem de ısı kaynağı olacak

Było zimno, więc podłożyliśmy ogień.

Hava soğuktu, bu yüzden ateş yaktık.

Pracowali razem aby ugasić ogień.

Onlar yanını söndürmek için birlikte çalıştılar.

Jeśli podtrzymam ten ogień przez noc,

Bu ateşin gece boyunca yanmasını sağlayabilirsem

Mała iskra może wzniecić duży ogień.

Cılız bir kıvılcım kocaman bir aleve dönüşebilir.

Moglibyśmy rozpalić duży ogień, by go odstraszyć.

Ama büyük bir ateş yakarsak bunu caydırıcı olarak kullanabiliriz.

To pierwsza rzecz. Potem rozpalimy mały ogień.

İlk yapacağımız bu. Sonra küçük bir ateş yakacağız.

Czy mam tu zostać i rozpalić ogień?

Yoksa durup ateş mi yakayım?

Upewnij się, że zagasiłeś ogień zanim wyjdziesz.

Ayrılmadan önce ateşi söndürdüğünden emin ol.

Z małej iskry może powstać duży ogień.

Bazen küçük bir kıvılcım kocaman bir ateşe dönüşür.

Ten plastik nie został uszkodzony przez ogień.

Bu plastik, yangından zarar görmez.

Upewnię się też, że ogień płonie całą noc.

Ayrıca bu ateşin gece boyunca yandığından emin olmalıyım.

Skieruję ją na sitowie i będziemy mieć ogień.

Sonra bunu yumuşak çalıların arasına sokacağız ve ateşimiz yanacak.

Zawsze dobrze jest rozpalić ogień. To odstraszy drapieżniki.

Ateş yakmak her zaman güzeldir, avcıları bizden uzak tutar.

Zawsze dobrze jest rozpalić ogień, bo odstrasza drapieżniki.

Ateş yakmak her zaman iyidir. Avcıları uzak tutar.

Moja mama przypadkiem tam była, gdy wybuchł ogień.

Yangın başladığında annem tesadüfen oradaydı.

Mężczyzna podszedł do mnie i poprosił o ogień.

Bir adam bana geldi ve bir kibrit istedi.

Ale jeśli rozpalimy duży ogień, możemy nim je odstraszyć.

Ama sanırım büyük bir ateş yakarsak onu caydrıcı olarak kullanabiliriz.

Więc uważacie, że powinniśmy zostać i spróbować rozpalić ogień?

Pekâlâ, durup ateş yakmayı denememizi istediniz demek?

Ogień idzie prosto w górę. Kora brzozy jest łatwopalna.

Ağaç kabuğu hemen yandı, oldukça yanıcı.

Ogień idzie prosto w górę. Kora brzozy jest tak łatwopalna!

Bu ağaç kabuğu hemen yandı. Çok yanıcı!

Gdy Tom obudził się, zobaczył, że ogień dogasł i Tom został teraz zupełnie sam. Jedynym odgłosem był szelest bambusa , którym poruszały podmuchy wiatru.

Tom uyandığında yangın çıktığını ve ayrıca şimdi tamamen yalnız olduğunu gördü. Tek ses esintiyle sallanan bambunun hışırtısıydı.