Translation of "Folla" in Turkish

0.017 sec.

Examples of using "Folla" in a sentence and their turkish translations:

- È scomparso nella folla.
- Lui è scomparso nella folla.
- Scomparve nella folla.
- Lui scomparve nella folla.

O, kalabalığın içinde kayboldu.

- La folla applaudì.
- La folla ha applaudito.

Kalabalık alkışladı.

- La folla è impazzita.
- La folla impazzì.

Kalabalık çıldırdı.

- La folla è stata fantastica.
- La folla fu fantastica.
- La folla era fantastica.

Seyirci harikaydı.

- Hanno trovato Tom nella folla.
- Trovarono Tom nella folla.

Onlar kalabalıkta Tom'u buldular.

- Voleva accontentare la folla.
- Lui voleva accontentare la folla.

O, kalabalığı memnun etmek istedi.

- Voleva accontentare la folla.
- Lei voleva accontentare la folla.

O kalabalığı memnun etmek istedi.

- Tom è scomparso nella folla.
- Tom scomparve nella folla.

Tom kalabalıkta kayboldu.

- Tom ha parlato alla folla.
- Tom parlò alla folla.

Tom kalabalıkla konuştu.

- La folla sta ancora urlando.
- La folla sta ancora gridando.

Kalabalık hâlâ bağırıyor.

- Mi ero perso nella folla.
- Io mi ero perso nella folla.

Kalabalıkta kayboldum.

- La folla ha acclamato il vincitore.
- La folla acclamò il vincitore.

Kalabalık kazananı alkışladı.

- La polizia ha disperso la folla.
- La polizia disperse la folla.

Polis kalabalığı dağıttı.

- La folla ha applaudito ancora.
- La folla ha applaudito di nuovo.

Kalabalık yine alkışladı.

- L'ho persa di vista nella folla.
- Io l'ho persa di vista nella folla.
- La persi di vista nella folla.
- Io la persi di vista nella folla.

- Kalabalıkta onun görüntüsünü kaybettim.
- Kalabalıkta gözümden kayboldu.

La folla era silenziosa.

Kalabalık sessizdi.

La folla stava urlando.

Kalabalık çığlık atıyordu.

- Abbiamo perso di vista Jack nella folla.
- Noi abbiamo perso di vista Jack nella folla.
- Perdemmo di vista Jack nella folla.
- Noi perdemmo di vista Jack nella folla.

Kalabalıkta Jack'in görüntüsünü kaybettik.

- Tom ha cercato di confondersi nella folla.
- Tom cercò di confondersi nella folla.

Tom kalabalık ile uyumlu olmaya çalıştı.

- La folla applaudì per diversi minuti.
- La folla ha applaudito per diversi minuti.

Kalabalık birkaç dakika alkışladı.

Insieme, formano una folla minacciosa...

Beraber, göz korkutucu bir kalabalık oluşturuyorlar.

C'era una grande folla lì.

Orada büyük bir kalabalık vardı.

La folla riempiva la sala.

Kalabalık salonu doldurdu.

La folla amava il concerto.

Kalabalık konseri sevdi.

Questa folla mi fa preoccupare.

Bu kalabalık beni endişelendiriyor.

L'ho perso tra la folla.

- Onu kalabalığın içinde kaybettim.
- Onu kalabalığın arasında kaybettim.

Non importa se c'è una folla.

Kalabalık olup olmadığı önemli değil.

La folla premette verso il cancello.

Kalabalık kapıya doğru bastırdı.

Mi feci strada tra la folla.

Kalabalıkta kendime yol açtım.

Un grido si levò dalla folla.

Kalabalıktan bir çığlık yükseldi.

- La folla si è affrettata ad andare verso l'uscita.
- La folla si affrettò ad andare verso l'uscita.

Kalabalık çıkışa doğru koştu.

La folla gridò quando fece un goal.

O, bir gol attığında, kalabalık bağırdı.

Si fece strada in mezzo alla folla.

Kalabalığın arasında yolunu açtı.

È inutile provare a trovarlo nella folla.

Kalabalıkta onu bulmaya çalışmanın faydası yok.

Abbiamo perso di vista Jim nella folla.

Biz kalabalıkta Jim'i gözden kaybettik.

- Tom perse di vista Mary in mezzo alla folla.
- Tom ha perso di vista Mary in mezzo alla folla.

Tom kalabalıkta Mary'nin görüntüsünü kaybetti.

Mentre all'esterno la folla si radunava per assistere,

Dışarıda büyük bir kalabalık toplanıp kargaşayı izlerken

Una grande folla si era radunata in strada.

Büyük bir kalabalık caddede toplanmıştı.

Poi abbiamo diviso la folla in gruppi di cinque,

Sonra kalabalığı beşer kişilik gruplara ayırdık

C'era una folla di studenti in attesa davanti alla biblioteca.

Kütüphanenin önünde bekleyen bir sürü öğrenci vardı.

Alcune delle persone nella folla stavano lanciando delle bottiglie di birra.

Kalabalıktaki insanların bazıları bira şişelerini atıyorlardı.

Un uomo tarchiato con una carnagione scura afferrò la borsetta di Mary e sparì tra la folla.

Esmer tenli tıknaz bir adam Mary'nin el çantasını kaptı ve kalabalığa doğru ortadan kayboldu.