Translation of "Blut" in Turkish

0.023 sec.

Examples of using "Blut" in a sentence and their turkish translations:

Spende Blut!

Kan bağışında bulun!

- Überall war Blut.
- Es war überall Blut.

Her yerde kan vardı.

- Es ist Blut im Wasser.
- Da ist Blut im Wasser.
- Im Wasser ist Blut.

Suda kan var.

Tom spuckte Blut.

Tom kan kustu.

Ich hustete Blut.

Ben kan öksürdüm.

Du spendest Blut.

- Kan kaybediyorsun.
- Kan kaybediyorsunuz.

Er verliert Blut.

Kan kaybediyor.

Tom verliert Blut.

Tom kan kaybediyor.

Sie verliert Blut.

Kan kaybediyor.

Maria verliert Blut.

Mary kan kaybediyor.

Ist das Blut?

- O kan mı?
- Kan mı bu?

Blut ist rot.

Kan kırmızıdır.

Überall war Blut.

Her yerde kan vardı.

Tom spendet Blut.

Tom kan bağışlıyor.

- Das Blut fließt durch Adern.
- Das Blut fließt durch die Adern.
- Durch die Adern fließt Blut.

Kan damarlarda akar.

Ihm kocht das Blut.

Onun kanı kaynıyor.

Tom spendet regelmäßig Blut.

- Tom düzenli bir kan vericisi.
- Tom düzenli bir kan bağışçısı.

Blut fließt durch Blutgefäße.

Kan, kan damarları aracılığıyla akar.

Tom hat Blut gespendet.

Tom kan verdi.

Das Blut war hellrot.

Kan parlak kırmızıydı.

Blut zirkuliert im Körper.

Kan vücutta dolaşır.

Es ist bloß Blut.

Sadece kan.

Dein Blut ist rot.

Senin kanın kırmızı.

Ich will dein Blut.

Kanını istiyorum.

Das ist kein Blut.

Bu kan değil.

Macht Blut dir Angst?

Kandan korkar mısın?

Ich sehe kein Blut.

Hiç kan görmüyorum.

Ist das echtes Blut?

O gerçek kan mı?

- Ich habe viel Blut verloren.
- Ich habe eine Menge Blut verloren.

Çok kan kaybettim.

- Sie haben zu viel Blut verloren.
- Ihr habt zu viel Blut verloren.
- Du hast zu viel Blut verloren.

Çok fazla kan kaybettin.

- Hast du schon einmal Blut gespendet?
- Haben Sie schon einmal Blut gespendet?

- Sen hiç kan bağışladın mı?
- Hiç kan bağışladınız mı?
- Hiç kan bağışladın mı?

Sie haben Musik im Blut.

Müzik için yetenek onların kanında akar.

Blut ist dicker als Wasser.

- Kan sudan daha yoğundur.
- Kan sudan daha koyudur.

Du hast viel Blut verloren.

Çok kan kaybettin.

Das Blut war noch feucht.

Kan henüz ıslaktı.

An diesem Hemd ist Blut.

Bu gömleğin üzerinde kan var.

Es sind Klumpen im Blut.

Kanda pıhtılar var.

An dem Messer war Blut.

Bıçağın üzerinde kan vardı.

Sie dürfen kein Blut spenden.

- Sen bir kan verici olamazsın.
- Kan bağışçısı olamazsın.

Tom hatte Blut im Gesicht.

Tom'un yüzünde kan vardı.

Die Säugetiere haben warmes Blut.

Memeliler sıcak kanlıdırlar.

Tom fing an, Blut zu husten.

Tom kan tükürmeye başladı.

Nehmen Sie dem Spender Blut ab!

Donörden kan al.

Ich habe heute Nachmittag Blut gespendet.

Bu öğleden sonra kan bağışladım.

Ich bin heute Blut spenden gegangen.

Bugün kan bağışlamaya gittim.

Tom ist mein Fleisch und Blut.

Tom benim neslim.

Überall auf dem Boden war Blut.

Döşemenin her tarafında kan vardı.

Das ist kein Blut, sondern Tomatensauce.

Bu kan değil. Bu domates sosu.

Tom sah Blut auf dem Boden.

Tom yerde kan gördü.

Blut und Tränen sind unsere Geschwister.

Kan ve gözyaşı bizim kardeşimiz.

Tom bemerkte Blut auf dem Fußboden.

Tom yerde kan fark etti.

Es war Blut auf Toms Kopfkissen.

Tom'un yastığı üzerinde kan vardı.

- Die Geschichte ließ mein Blut gefrieren.
- Die Geschichte ließ mir das Blut in den Adern gefrieren.

Hikaye kanımı dondurdu.

- Immer, wenn ich Blut sehe, wird es mir schlecht.
- Wenn ich Blut sehe, wird mir übel.

Ne zaman kan görsem midem bulanır.

Wie viel Blut hat der Verletzte verloren?

Yaralılar ne kadar kan kaybetti?

Er wusch das Blut von seinem Schwert.

Kılıcındaki kanı yıkayarak temizledi.

Das Blut gefror mir in den Adern.

Kanım damarlarımda dondu.

Mein Blut ist nicht röter als deins.

Benim kanım seninkinden daha kırmızı değil.

Das Blut floss ihr über die Brust.

Kan göğsünün üzerine aktı.

In seinen Venen fließt Wasser, kein Blut.

Toplardamardan su akar, kan değil.

Ich versuche, Blut in meine Hände zu schütteln.

Kanın ellerinize ulaşmasını sağlayın.

Immer, wenn ich Blut sehe, wird mir schlecht.

Kan gördüğüm zaman, kendimi kötü hissederim.

Beim Anblick von Blut wurde der Patient ohnmächtig.

Hasta kanı görünce bayıldı.

Ich kann den Anblick von Blut nicht ertragen.

Ben kan görmeye dayanamıyorum.

Das zu hören, brachte mein Blut zum Kochen.

Bunu duymak beni çok sinirlendirdi.

Sie wusch sich das Blut von den Händen.

O, ellerindeki kanı yıkadı.

Ich habe noch nie so viel Blut gesehen.

Bu kadar çok kan asla görmedim.

Das ist kein Blut. Das ist Rote Bete.

O kan değil. O pancar.

Der Priester wird etwas von dem Blut nehmen.

Rahip kanın birazını alacak.

Tom wusch sich das Blut von seinen Händen.

Tom ellerindeki kanı yıkayarak çıkardı.

Beim Anblick von Blut wird mir ganz schummrig.

Kan görme beni kusacak gibi ve sersem hissettiriyor.

Haben Sie schon einmal Blut im Harn bemerkt?

Daha önce idrarınızdaki kanı fark ettiniz mi?

Er spendete Blut, um seine Schwester zu retten.

Kız kardeşini kurtarmak için kan verdi.

Er ist ein Mensch aus Fleisch und Blut.

O etten ve kandan oluşan bir adam.

Er gab sein Blut, um seiner Schwester zu helfen.

Onun kız kardeşi için kanını verdi.

Das ist kein Blut. Es ist bloß rote Farbe.

Bu kan değil. Sadece kırmızı boya.

Toms Hemdvorderseite war durch eine Schusswunde mit Blut befleckt.

Tom'un gömleğinin önü bir kurşun yarasından kan ile boyandı.

Das Blut an meinem Hemd ist das meines Bruders.

Gömleğimin üzerindeki kan erkek kardeşimin.

Er spendet sein Blut, um seinen Bruder zu retten.

O, erkek kardeşini kurtarmak için kan veriyor.,

Sie spendet ihr Blut, um ihre Schwester zu retten.

O, kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.

Er spendet sein Blut, um seine Schwester zu retten.

O, kız kardeşini kurtarmak için kan veriyor.

Jede Fledermaus kann pro Nacht ihr Körpergewicht an Blut trinken.

Her bir yarasa her gece vücut ağırlığı kadar kan içebilir.

Ich habe im Leben noch nie so viel Blut gesehen.

Hayatımda hiç bu kadar çok kan görmedim.

Für Sie ist schwarzer Diamant wertvoller als Blut, nicht wahr?

Sizin için kara elmas, kandan daha değerli değil mi?

Schon beim bloßen Anblick von Blut fällt er in Ohnmacht.

Sadece kan görme onu bitkin düşürüyor.

Tom hatte eine blutige Nase und Blut auf seinem Hemd.

Tom'un kanlı bir burnu vardı ve kanı gömleğine sürdü.

Wenn eine Kuh es findet, saugt es sofort an Ihrem Blut

bir inek buldu mu hemen yapışır kanını emer

Tom hat viel Blut verloren, aber er ist noch bei Bewusstsein.

Tom çok kan kaybetti, ama bilincini kaybetmedi.

Unser gesamtes Blut passiert ungefähr sechzig Mal am Tag die Nieren.

Tüm kanımız yaklaşık günde altmış kez böbreklerimizden geçer.

Bei dem kein Blut vergossen wird und das nach einem Prinzip abläuft.

insanlık suçu bu, ilk aşamada kan dökülmüyor.

Je schneller das Herz schlägt, desto schneller gelangt das Blut in den Körper.

Kalbiniz ne kadar hızlı atarsa zehir vücudunuzda o kadar hızlı dolaşır.

Die Wärmebildkamera zeigt, was sie wahrnehmen: Warmes Blut in der Flosse des Jungen.

Termal kameralar algıladıkları şeyi bize gösteriyor. Yavrunun yüzgecindeki sıcak kan.

Wenn ich höre, dass Menschen kleine Kinder entführen, das lässt mein Blut kochen.

Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.

- Das Gehirn muss ständig mit Blut versorgt werden.
- Das Gehirn braucht kontinuierliche Blutzufuhr.

Beynin sürekli bir kan kaynağına ihtiyacı var.

Vampirfledermäuse sind in dunklen Nächten am aktivsten. In der Finsternis suchen sie nach Blut.

Vampir yarasalar en çok en kara gecelerde harekete geçer. Karanlıkta kan peşindedirler.