Translation of "überleben" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "überleben" in a sentence and their turkish translations:

- Wir werden überleben.
- Wir werden's überleben.

Biz hayatta kalacağız.

- Niemand wird überleben.
- Keiner wird überleben.

Hiç kimse hayatta kalmayacak.

Wir können überleben

hayatta kalabiliriz

Tom wird überleben.

Tom yaşayacak.

Ich werde überleben.

Ben hayatta kalacağım.

Er wird überleben.

O, hayatta kalacak.

Sie wird überleben.

O, hayatta kalacak.

Sie werden überleben.

Onlar hayatta kalacak.

Wir werden überleben.

Biz hayatta kalacağız.

Layla wird überleben.

Leyla hayatta kalacak.

- Wenige überleben diese Krankheit.
- Diese Krankheit überleben viele nicht.

- Birçoğu bu hastalık yüzünden hayatta kalmaz.
- Çoğu bu hastalıktan kurtulamaz.

Und den Winter überleben.

ve kışın hayatta kalır.

Tom wird nicht überleben.

Tom hayatta kalmayacak.

Ich kann allein überleben.

Tek başıma hayatta kalabilirim.

Um zu überleben, kämpfen wir.

Sağ kalmak için, yaşamak için mücadele ediyoruz.

Wir können 'Statisches Überleben' versuchen,

Statik sağkalım denen şeyi deneyebiliriz.

Dynamische Bewegung oder Statisches Überleben.

Dinamik hareket etmek mi, statik sağkalım mı?

Für dynamisches Überleben drück 'Rechts'.

Dinamik hayatta kalmayı denemek istiyorsanız "Sağ"a tıklayın.

Aber einige der Zellen überleben.

Ancak birkaç hücre hayatta kalır.

Wenn es ums Überleben geht,

Hayatta kalma arzusu kamçılandığında

Tom kann nicht allein überleben.

Tom yalnız yaşayamaz.

Ich versuche nur zu überleben.

Ben sadece hayatta kalmaya çalışıyorum.

Du und ich werden überleben.

Sen ve ben hayatta kalacağız.

Frauen überleben ihre Männer normalerweise.

- Kadınlar genellikle kocalarından daha uzun yaşarlar.
- Kadınlar genellikle kocalarından daha uzun yaşar.
- Kadınların ömrü genellikle eşlerinden uzun olur.

- Könntest du allein in der Wildnis überleben?
- Könntet ihr allein in der Wildnis überleben?
- Könnten Sie allein in der Wildnis überleben?

- Vahşi hayatta tek başına yaşayabilir misin?
- Çölde tek başına hayatta kalabilir misin?

- Die Menschen könnten ohne Wasser nicht überleben.
- Ohne Wasser könnten die Menschen nicht überleben.

Su olmasa insanlar yaşayamaz.

Als Notwendigkeit für unser globales Überleben.

bireysel ayrıcalığımıza bir tehdit olarak değil de

Dass die einzige Chance zu überleben,

hayatta kalmanın tek yolu

Ein Fluss! Wichtig, um zu überleben.

Bir nehir! Mücadeleci için iyi bir şey.

Das ist gut, um zu überleben,

Bu, hayatta kalma mücadelesi verenler için iyi bir şey

Du kannst ohne Geld nicht überleben.

Para olmadan yaşayamazsın.

Ohne Geld kann man nicht überleben.

İnsan parasız yaşayamaz.

Mit Gottes Hilfe werden wir überleben!

Biz Tanrı'nın yardımıyla hayatta kalacağız!

Wenn wir zusammenhalten, können wir überleben.

Birleşirsek hayatta kalabiliriz.

Ich denke, dass du überleben wirst.

Hayatta kalacağını düşünüyorum.

Tatoeba: Lasst den geeignetsten Satz überleben.

Tatoeba: "En iyi cümleyi yaşatalım!"

Ihr könnt nicht überleben ohne Geld.

Parasız hayatta kalamazsınız.

Niemand hat es geschafft, zu überleben.

Hiç kimse hayatta kalmayı başarmadı.

Dieser Organismus kann im Weltraum überleben.

Bu organizma dış uzayda hayatta kalabilir.

Einfach um den Kampf ums Überleben handelt.

bir türün hayatta kalma çabaları

Individuelle Aufopferung sichert das Überleben der Kolonie.

Bireysel fedakârlık, koloninin ayakta kalmasını sağlıyor.

Und fürs Überleben braucht man seine Hände.

ve hayatta kalmaya çalışan biri olarak, ellerimi kullanamazsam

Und wir versuchen durch Jagd zu überleben

ve avlanarak hayatta kalmaya çalışıyoruz

Möglicherweise wird Tom die Nacht nicht überleben.

Tom gece hayatta olmayabilir.

Ich habe immer gekämpft, um zu überleben.

Hep hayatta kalmak için mücadele ettim.

Einen so hohen Blutverlust würde niemand überleben.

Hiç kimse o miktarda kan kaybıyla hayatta kalamazdı.

Ich dachte immer, Tom würde mich überleben.

- Tom'un beni daha uzun yaşatacağını her zaman düşündüm.
- Tom'un ömrü benden uzun olur diye düşünüyordum hep.

Tom würde keinen Tag im Gefängnis überleben.

Tom hapiste bir gün hayatta kalamazdı.

So haben Geschichten überlebt und werden weiterhin überleben.

Bu şekilde hikâyeler hep hayatta kaldı ve hayatta kalmaya da devam edecek.

Es ist nicht einfach, im Dschungel zu überleben.

Ormanda hayatta kalmak kolay değil.

Für statisches Überleben drück 'Links' und dann 'Okay'.

Statik hayatta kalmayı denemek istiyorsanız "Sol"a ve "Tamam"a basın.

Für dynamisches Überleben drück 'Rechts' und dann 'Okay'.

Dinamik hayatta kalmayı denemek istiyorsanız "Sağ"a ve "Tamam"a basın.

Wie lange kann ein Mensch ohne Wasser überleben?

Bir insan su olmadan ne kadar süre yaşayabilir?

- Anpassung ist der Schlüssel für das Überleben.
- Anpassung ist der Schlüssel zum Überleben.
- Anpassung ist das Geheimnis des Überlebens.

Adaptasyon hayatta kalmak için anahtardır.

Um die nächste Phase der menschlichen Existenz zu überleben,

İnsan varlığımızın bu sonraki aşamasında hayatta kalmak için,

Und zum höchsten Gemeinwohl hilft der Menschheit zu überleben.

tür olarak bize yardımcı olabilecek en büyük iyilik.

Zum Überleben gehört es auch, unnötige Risiken zu vermeiden.

Hayatta kalma yollarından biri, gereksiz riskler alınmayacak zamanı bilmektir.

Beim Überleben in der Wildnis muss man einfallsreich sein.

Vahşi hayatta kaynaklar bulmalı ve değerlendirmelisiniz.

Wir müssen dieses brutale Klima bis zum Morgen überleben.

Görevimiz bu acımasız iklime karşı sabaha kadar hayatta kalmak,

In Japan kämpft eine weitere Spezies um ihr Überleben.

Japonya'da ucu ucuna hayatta kalabilen başka bir tür var.

Er war auch ein Meisterwerk, konnte aber nicht überleben

o da bir şaheserdi fakat ayakta kalamadı

Die Starken werden überleben, und die Schwachen werden sterben.

Güçlü hayatta kalacak ve zayıf ölecek.

Ich bin mir nicht sicher, ob Tom überleben wird.

Tom'un yaşayacağından emin değilim.

Das ist tolle Nahrung, um in der Wildnis zu überleben.

Bu, hayatta kalmak isteyenler için harika bir yiyecek kaynağı.

Wir müssen in dieses unerbittlichen Terrain und die Kälte überleben.

ve o zamana kadar bu acımasız ortama ve soğuğa dayanabilmek.

Toll! Wir könnten zahlreiche Chancen vorfinden, um hier zu überleben,

Harika, önümüzde bir sürü hayatta kalma fırsatı olacak

Will man in der Wildnis überleben, muss man erfinderisch sein.

Vahşi hayatta kaynaklar bulmalı ve değerlendirmelisiniz.

Gute Arbeit! Das Überleben in der Wüste ist nicht einfach,

İyi iş! Bu çölde hayatta kalmak kolay değil

Durch deine schlauen Entscheidungen konnte ich diese brutale Hitze überleben

Şimdiye kadar zekice seçimleriniz bu acımasız çölde hayatta kalmamı sağladı

Das Überleben des jungen Rudels hängt von der Anführerin ab.

Bu genç sürünün hayatta kalması baş dişi aslana bağlı.

Wenn sie bis zum Frühling überleben, können sie allein losziehen.

Bahara sağ çıkarlarsa tek başlarına yaşamaya hazır olacaklar.

Wie könnte Heiligkeit ohne unser Wissen über die Struktur überleben?

peki, yapıdan haberimiz olmadan kutsallık günümüze kadar nasıl gelebilmişti?

Warum heißt es, man müsse, um zu überleben, Englisch lernen?

Onlar sana niçin yaşamak için İngilizce öğrenmek zorundasın diyorlar?

Wir können ohne Nahrung überleben – eben nur nicht allzu lang.

Yiyecek olmadan yaşayabiliriz...sadece çok uzun süre değil.

Zur Mitte des Winters kann er diesen todesähnlichen Zustand wochenlang überleben.

Kışın ortaları geldiğinde, ölüme yakın bu hâlde haftalarca hayatta kalabilir.

Sie haben bis zu einer halben Million Junge. Eine Handvoll überleben.

Yarım milyon kadar yavru yapıyorlar. Çok azı hayatta kalıyor.

Tom hätte überleben können, wenn die Sanitäter schneller dort gewesen wären.

Sağlıkçılar oraya daha hızlı gelseydi, Tom hayatta kalabilirdi.

Tom hätte überleben können, wenn der Rettungswagen etwas früher gekommen wäre.

Eğer ambulans biraz daha erken gelseydi Tom hayatta kalabilirdi.

Unsere Mission ist es, hier einen Tag und eine Nacht zu überleben,

Şu anki görev, helikopter beni kurtarmaya gelmeden önce

Ich habe schon früh gelernt, beim Überleben jedes Bisschen Protein zu nutzen.

Hayatta kalmak için protein kaynaklarını hiç pas geçmemeyi erkenden öğrendim.

Und auch ihres. Die harten Winternächte überleben sie nur, wenn sie zusammenhalten.

Onların hayatını da. Bu çetin kış gecelerinden sağ çıkmanın tek yolu sıkı sıkıya sarılmak.

Um in der Stadt zu überleben, müssen Tiere mit dem Straßenverkehr zurechtkommen...

Şehirde başarılı olmak için... ...hayvanların caddelerde dolaşmayı öğrenmesi gerekir.

Selbst die Kleinsten müssen den Weg wagen, um die Nacht zu überleben.

Geceden sağ çıkabilmek için en ufakları bile bu yolu kat etmeli.

- Projekte wie Tatoeba können der Berbersprache helfen zu überleben.
- Projekte wie Tatoeba können der Berbersprache zu überleben helfen.
- Projekte wie Tatoeba können helfen, dass die Berbersprache überlebt.

Tatoeba gibi projeler, Berberi dilinin hayatta kalmasına yardımcı olabilir.

Ohne Lebensraum können Orang-Utan-Populationen nicht überleben und auf diesem Planeten gedeihen.

Habitatları olmadan, orangutan nüfusu başka bir yerde hayatta kalıp büyüyemez.

Es wird bereits heißer und viel länger können wir hier draußen nicht überleben.

Hava şimdiden ısınıyor ve burada çok uzun süre hayatta kalamayız.

Es wird bereits heißer und wir können hier draußen nicht mehr lange überleben.

Hava şimdiden ısınıyor ve burada çok uzun süre hayatta kalamayız.

Aber es fehlt ihnen an Geschick und Kraft, um ohne Mutter zu überleben.

anneleri olmadan hayatta kalacak yetenek veya güce henüz sahip değiller.

Das Fliegen vor dem Mann konnte nicht entkommen und nicht im Zweig überleben

Adamdan uçan kurtulamadığı gibi dalanda kurtulamamış

Wenn das Apollo-Programm überleben sollte, musste die nächste Mission ein Erfolg werden.

Apollo Programı hayatta kalacaksa, bir sonraki görevin başarılı olması gerekiyordu.

Nahrung, Kleidung und ein Dach über dem Kopf bilden die Grundlage für's Überleben.

Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.

Tom brachte Maria das Grundwissen bei, wie sie in der Wildnis überleben könne.

Tom, Mary'ye temel hayatta kalma teknikleri öğretti.