Translation of "Sinon" in Turkish

0.017 sec.

Examples of using "Sinon" in a sentence and their turkish translations:

- Sinon, tu mourras.
- Sinon, vous mourrez.

- Aksi halde öleceksin.
- Aksi takdirde ölürsün.

- Ferme-la. Sinon, tu seras viré.
- Fermez-la. Sinon, vous serez viré.
- Fermez-la. Sinon, vous serez virés.
- Fermez-la. Sinon, vous serez virée.
- Fermez-la. Sinon, vous serez virées.
- Ferme-la. Sinon, tu seras virée.

Kapa çeneni. Eğer kapamazsan, dışarı atılırsın.

sinon vous vous perdriez.

Aksi takdirde yönünüzü kaybedersiniz.

Sinon, notre liberté de penser,

Aksi takdirde düşünce özgürlüğümüz,

Il lit rarement, sinon jamais.

Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.

Car sinon nous ne survivrons pas.

yoksa başaramayacağız.

Sinon, je vais vite avoir froid.

Yoksa çok hızlı şekilde üşürüm.

Sinon, vous repassez en mode comédien

Harika değilse eğlence moduna geri dönerek

Mais que sinon tout semble ok.

onun dışında iyi görünüyor.

sinon, vous aurez mal à craquer

değilse çattırt diye kırılıverirsin

sinon il n'y aura aucune possibilité

yoksa imkanı yok çıkıcak

sinon nous mourrons tous d'un cancer

ya da zaten aksi taktirde hepimiz kanserden öleceğiz

Sinon, on peut monter dans un arbre

Ya da bu ağaçlardan birine gidip

Auquel ils ne prêteraient pas attention sinon.

başka bir şeye odaklanmalarını istedik.

sinon je dirai à ton père haa!

yoksa babana söylerim haa!

Sinon, j'ai vu, sur la montagne là-bas,

Ya da şuradaki dağın üstünde gördüğüm

sinon je ne peux rien faire. Je continue.

güçsüz kaldım demektir. Denemeye devam edelim.

Il y a 5 mètres sinon 10 mètres

10 metre değilsede 5 metre var

Il se rend rarement, sinon jamais à l'église.

Çok nadir, kırk yılda bir, kiliseye gider.

Lève-toi tôt sinon tu seras en retard.

Erken kalk, yoksa geç kalacaksın.

Allons-y maintenant. Sinon, nous serons en retard.

Şimdi gidelim. Aksi halde, geç kalacağız.

Je suis très occupé aujourd'hui, sinon j'aurais accepté.

Bugün çok meşgulüm yoksa kabul ederdim.

Reste calme, sinon le bébé va se réveiller.

Sessiz ol yoksa bebek uyanacak.

Sinon, les poissons ne viendront pas. En voici un.

Yoksa balıklar oraya gelmez. Bakın, bir tane geçiyor.

Il est bruyant, mais sinon un très bon garçon.

O şamatacı ama yoksa çok kibar bir çocuk.

La plupart des gens, sinon tous, apprécient de manger.

Hepsi değilsede, birçok insan yemek yemeği sever.

- Mets tes bottes en caoutchouc, sinon tu auras les pieds mouillés !
- Mettez vos bottes en caoutchouc, sinon vous aurez les pieds mouillés !

Kauçuk botları giyin, aksi halde ayağınızı ıslatırsınız!

Donne-moi ton argent, sinon je te casse la gueule.

Bana paranı ver yoksa seni döverim.

Il a dit la vérité, sinon il aurait été puni.

O gerçeği anlattı, aksi halde o cezalandırıldı.

Mets la théière sur le réchaud, sinon le thé sera froid.

Demliği brülöre koy, yoksa çay soğuyacak.

Sinon, on peut se reposer à l'ombre d'un de ces gros rochers

Ya da şu büyük kayalıkların altında kendimize gölge bir yer arayabilir

- Tu n'avais sinon pas le choix.
- Tu n'avais autrement pas le choix.

Fazla seçeneğin kalmadı.

J'ai couru tout du long, sinon je n'aurais pu attraper le train.

Bütün yolu koştum, yoksa treni yakalayamazdım.

Tu ferais mieux de te coucher tout de suite, sinon ton rhume empirera.

Derhal yatmaya gitsen iyi olur, yoksa soğuk algınlığın daha da kötüleşir.

Vas-tu aller à la fête ce soir ? Sinon, allons voir un film.

- Bu akşam partiye gidecek misin? Olmazsa gidip film izleyelim.
- Bu akşam partiye gider misin? Olmazsa gidip film izleyelim.

Beaucoup, sinon la plupart des traducteurs professionnels traduisent seulement vers leur langue natale.

Çoğunluğu değilsede, çok sayıda profesyonel çevirmen sadece kendi ana dillerine çeviri yapmaktadırlar.

- Dépêche-toi ou tu vas être en retard.
- Plus vite, sinon tu seras en retard.

Acele et; yoksa geç kalacaksın.

Sous Windows, il vous faut des extensions sinon il sera incapable de lire vos fichiers.

- Windows ile birlikte eklentilere sahip olmak zorundasın yoksa senin dosyalarını okumaz.
- Windows'la birlikte eklentilere sahip olmak zorundasınız yoksa sizin dosyalarınızı okumayacaktır.

Tu dois faire tout ce que tu peux sinon tu pourrais le regretter plus tard.

İleride pişmanlık duymak istemiyorsan elinden geleni yapmalısın.

J'ai eu de la chance que le train ait du retard. Sinon je l'aurais raté.

Tren geç kaldığı için şanslıydım. Yoksa onu kaçırırdım.

Si quelqu'un détient le droit de vivre, alors il devrait également détenir celui de mourir. Sinon, vivre n'est alors pas un droit mais une obligation.

- Bir insanın yaşama hakkı varsa öyleyse bir insanın aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa, o zaman yaşamak bir hak değil ama bir zorunluluktur.
- Bir insanın yaşama hakkı varsa, aynı zamanda ölme hakkı da olmalı. Eğer yoksa; o zaman yaşamak bir hak değil, zorunluluktur.