Translation of "Hard" in Turkish

0.030 sec.

Examples of using "Hard" in a sentence and their turkish translations:

- Hij heeft hard gewerkt.
- Hij werkte hard.
- Zij heeft hard gewerkt.
- Zij werkte hard.

O çok çalışıyordu.

- Ze werkt hard.
- Zij werkt hard.

O çok çalışır.

- Ze werkte hard.
- Zij werkte hard.

O çok çalıştı.

Studeer hard.

Sıkı çalış.

- Hij heeft hard gewerkt.
- Hij werkte hard.

O çok çalıştı.

- Werk heel hard.
- Je moet heel hard werken.

Çok sıkı çalışmalısın.

Bloemen zijn hard.

Çiçekler dayanıklı.

Je werkt hard.

Çok çalışıyorsun.

Het regende hard.

Şiddetli yağmur yağdı.

Ze studeert hard.

O çok çalışır.

Het sneeuwt hard.

Çok kar yağıyor.

Nancy studeerde hard.

Nancy çok çalıştı.

Tom werkt hard.

Tom çok çalışır.

John werkt hard.

John sıkı çalışır.

IJzer is hard.

Demir serttir.

Ze werken hard.

Onlar çok çalışırlar.

- Misschien probeer je te hard.
- Misschien probeert u te hard.
- Misschien proberen jullie te hard.

Belki çok çalışıyorsunuz.

- Ge moet alleen hard werken.
- Je moet alleen hard werken.

- Sadece çok çalışmak zorundasın.
- Tek yapman gereken şey çok çalışmak.

Goede keuze. Hard werken.

İyi karardı! Zor iş.

Je moet hard leren.

Sıkı çalışmalısınız.

Je werkt te hard.

Siz çok çalışıyorsunuz.

Praat niet zo hard.

Yüksek sesle konuşma.

Hij werkt altijd hard.

O her zaman çok çalışıyor.

Het brood werd hard.

Ekmek sertleşti.

Je bent hard geraakt.

Sert vuruldun.

Rij ik te hard?

Çok hızlı mı sürüyorum?

Je moet hard werken.

- Çok çalışmalısın.
- Çok çalışmak zorundasın.

Werk niet te hard!

Çok fazla çalışma!

Ze werkt erg hard.

O çok sıkı çalışıyor.

Goede studenten studeren hard.

İyi öğrenciler çok çalışır.

Het ei is hard.

Yumurta sert.

We moeten hard werken.

Biz çok çalışmalıyız.

Ik heb hard geoefend.

Ben çok pratik yapıyorum.

Tom praat erg hard.

Tom çok yüksek sesle konuşur.

Die luiaard is hard aan het werk, heel hard aan het werk.

Nasıl da sıkı çalışıyor bu tembel hayvan, nasıl sıkı.

- Er wordt in Taiwan hard gewerkt.
- De mensen in Taiwan werken hard.

Tayvan'daki insanlar sıkı çalışırlar.

Mijn moeder werkte heel hard

Bir ebeveyn olarak annem çiftçiliği, ucuz mal ticaretini

Door hard werken en doorzettingsvermogen

Sıkı çalışma ve sabır ile

Waarom werk ik zo hard?

Niçin sıkı çalışıyorum?

Die tv staat te hard.

O televizyonun sesi çok yüksek.

Je zult hard moeten werken.

Çok çalışmak zorunda kalacaksın.

Het regende hard in Boston.

Boston'da çok yağmur yağıyordu.

Studenten horen hard te studeren.

- Öğrenciler çok çalışmalılar.
- Öğrencilerin çok çalışması gerekiyor.

Ik zal hard moeten werken.

Ben çok çalışmak zorunda olacağım.

Je hebt te hard gewerkt.

Sen çok çalışmışsın.

Je moet heel hard werken.

Çok sıkı çalışmalısın.

Water is erg hard nodig.

Su çok gerekli.

De meeste studenten studeren hard.

Çoğu öğrenci sıkı çalışır.

Tom rijdt altijd te hard.

Tom her zaman çok hızlı sürüyor.

Papa rijdt altijd te hard.

Babam her zaman çok hızlı sürer.

Voor mij... Dit klinkt misschien hard...

Bana göre... Söylediklerim zalimce gelebilir

De radio staat een beetje hard.

Radyo biraz gürültülü.

Je moet niet zo hard praten.

Çok yüksek sesle konuşmamalısın.

Ik heb jouw hulp hard nodig.

Fena şekilde yardımınıza ihtiyacım var.

Hij werkt hard en klaagt nooit.

O çok çalışır ve asla şikayet etmez.

Tom moet heel hard geoefend hebben.

Tom çok faza pratik yapmış olmalı.

- Dit is moeilijk.
- Dit is hard.

Bu zor.

Ik weet dat je hard werkt.

- Ben senin çok çalıştığını biliyorum.
- Senin çok çalıştığını biliyorum.

- Tom is harteloos.
- Tom is hard.

Tom duygusuzdur.

Schop zo hard als je kunt.

Elinden geldiği kadar sert tekme vur.

Het is erg, erg hard werk.

Bu çok, çok zor bir iş.

Joan loopt hard in de stad.

Joan şehirde çalışıyor.

Andy moet heel hard geoefend hebben.

Andy çok sıkı pratik yapmış olmalı.

Wees niet zo hard voor jezelf.

Kendine karşı bu kadar acımasız olma.

We moeten gewoon heel hard werken.

Biz sadece çok çalışmak zorundayız.

- Het regende pijpenstelen.
- Het regende hard.

Bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı.

- Het schijnt dat hij hard berispt was.
- Het ziet ernaar uit dat hij hard berispt was.

O, fena halde azarlanmış görünüyor.

En je zal waarschijnlijk hard willen weglopen.

ve deli gibi koşmaya başlamak isteyeceksiniz.

Studeerden hard voor drie, vier, vijf jaar

üç, dört, belki beş yıl çok çalıştık,

Ons team werkte de afgelopen jaren hard

Ekibimiz son birkaç yıldır çok yoğundu,

hard aan de slag in de Beringzee

mezgit balığı stoğunun büyüklüğünü

Har the Hard-Grip, Hrolf the Shooter.

Har the Hard-Grip, Hrolf the Shooter.

Ik ben geen fan van hard werken,

Çok çalışma yanlısı değilim,

Ze moet wel erg hard gewerkt hebben.

O, çok çalışmış olmalı.

- De wind was sterk.
- Het waaide hard.

Hava çok rüzgarlı idi.

Zelfs als het hard regent, ga ik.

Şiddetli yağmur yağsa bile gideceğim.

Hij werkte te hard en werd ziek.

Çok çalıştı, ve hasta oldu.

Het regende hard de hele dag door.

Bütün gün çok yağmur yağdı.

Tom werkt niet zo hard als voorheen.

Tom eskisi kadar çok çalışmıyor.

We hebben hier heel hard aan gewerkt.

Bu konuda gerçekten çok çalıştık.

Misschien heb je niet hard genoeg geprobeerd.

Belki yeterince çok çalışmadın.

- Ik probeer hard om met roken te stoppen.
- Ik probeer hard om het roken op te geven.

Sigarayı bırakmak için çok çaba gösteriyorum.

- Je moet hard werken als je succes wilt hebben.
- Je moet hard werken als je erin wilt slagen.

Başarılı olmak istiyorsan, çok çalışmalısın.

- We hebben hard geoefend om hen te kunnen verslaan.
- We hebben hard geoefend om ze te kunnen verslaan.

Onları yenmek için çok çalıştık.

Het begon al snel zeer hard te regenen.

Kısa sürede yağmur şiddetli yağmaya başladı.

Hij heeft hard geleerd en de toets gehaald.

Sıkı çalıştı ve testi geçti.

- Overdreven snelheid veroorzaakt ongelukken.
- Hard rijden veroorzaakt ongelukken.

Hız yapma kazalara neden olur.

Ik studeerde hard om het examen te halen.

Sınavı geçmek için sıkı çalıştım.

Het leven is hard, maar ik ben harder.

Hayat zordur, ama ben daha zorum.

- Praat wat zachter.
- Niet zo hard praten.
- Dimmen.

Sesini alçalt.

Ik weet dat je heel hard hebt gestudeerd.

Çok çalıştığını biliyorum.

Ondanks haar schamele salaris werkt ze erg hard.

O yetersiz maaşına rağmen çok çalışıyor.

Als je hard werkt, ga je natuurlijk over.

Çok çalışırsan, tabii ki geçersin.

Ze werkten hard, ze faalden en probeerden het opnieuw.

Sıkı çalıştılar, başarısız oldular, tekrar denediler.