Translation of "Sahipti" in English

0.007 sec.

Examples of using "Sahipti" in a sentence and their english translations:

Deneyimine sahipti .

experience.

%100 mahkumiyet oranına sahipti,

he had a hundred percent conviction rate

Tom onlardan üçüne sahipti.

Tom had three of them.

Bir iş sözleşmesine sahipti.

She had a work contract.

- Tom sahipti.
- Sahibi Tom'du.

Tom was the owner.

Tom hayallerindeki yaşama sahipti.

Tom had the life of his dreams.

Dania hâlâ erkeğine sahipti.

Dania still had her man.

Leyla çocukların velayetine sahipti.

Layla had custody of the children.

Sami iddialarının kanıtına sahipti.

Sami had the proof of his allegations.

- Sami yepyeni bir minibüse sahipti.
- Sami yepyeni bir vana sahipti.

Sami had a brand-new van.

- O bir sürü yabancı pullara sahipti.
- O birçok yabancı pula sahipti.

He has a lot of foreign stamps.

Ve stabil siyasi sisteme sahipti.

system for companies.

O bir sporcunun görünüşüne sahipti.

He had the appearance of a sportsman.

Bir liderin bütün niteliklerine sahipti.

- He had all the attributes of a leader.
- He had all the qualities of a leader.

Tom istediği her şeye sahipti.

Tom had everything he wanted.

Tom Mary'nin tam ilgisine sahipti.

Tom had Mary's undivided attention.

O iyi bir belleğe sahipti.

He possessed a good memory.

Tom dindar bir üne sahipti.

Tom had a pious reputation.

Anne felçli bir yüze sahipti.

Mama had a crippled face.

O, ihtiyacı olan çoğunluğa sahipti

He had the majority he needed.

Tom en kötü talihe sahipti.

Tom has had the toughest luck.

Tom sıradışı bir kariyere sahipti.

Tom has had an unusual career.

Fadıl aşırı cinsel aktiviteye sahipti.

Fadil had an excessive sexual activity.

Fadıl birkaç lüks arabaya sahipti.

Fadil owned several luxury cars.

Leyla ve Sami hepsine sahipti.

Layla and Sami had it all.

Benim için önemli bilgilere sahipti.

She had important information for me.

Sami, Mısır'da bir çiftliğe sahipti.

Sami owned a farm in Egypt.

Sami, annesinin cilt tonuna sahipti.

Sami had his mother's skin tone.

Sami ürpertici bir tecrübeye sahipti.

Sami has had a creepy experience.

Sami başarılı bir kariyere sahipti.

Sami had a successful career.

Tom iyi bir kalbe sahipti.

Tom had a good heart.

Oğlan bize etrafı gösterecek nezakete sahipti.

The boy had the kindness to show us around.

Teklifi reddedecek kadar yeterli bilgeliğe sahipti.

She had enough wisdom to refuse the offer.

Geçen yıl o uzun saça sahipti.

He had long hair last year.

Tom bir zamanlar bu arsaya sahipti.

Tom once owned this piece of land.

Tom zaten bir sürü şeye sahipti.

Tom has had plenty already.

O ihtiyacı olan her şeye sahipti.

He had everything he needed.

Diktatör yardımcılarının hepsinin mutlak sadakatine sahipti.

The dictator had the absolute loyalty of all his assistants.

Endonezya birçok gizli Japon askerine sahipti.

Indonesia had many Japanese holdout soldiers.

Sanırım Tom bir Japon arabasına sahipti.

I think Tom used to own a Japanese car.

Tom Mary hakkında iyi fikre sahipti.

Tom had a good opinion of Mary.

Tom Boston'da küçük bir dükkana sahipti.

Tom owned a small shop in Boston.

Tom bir zamanlar çok araziye sahipti.

Tom once owned a lot of land.

Tom çok korunaklı bir yetiştirmeye sahipti.

Tom had a very sheltered upbringing.

Leyla, Teksas'ta büyük bir mülke sahipti.

Layla owned a huge estate in Texas.

Leyla oldukça iyi bir işe sahipti.

Layla had a fairly good job.

Sami şüpheli bir çevrimiçi etkinliğe sahipti.

Sami had a suspicious online activity.

O dikkatsizlik için bir üne sahipti.

He had a reputation for carelessness.

Tom ciddi bir alerjik reaksiyona sahipti.

Tom had a severe allergic reaction.

Sami, Kahire'de lüks bir daireye sahipti.

Sami owned a luxury apartment in Cairo.

Sami, Kanada'da geniş bir çiftliğe sahipti.

Sami owned a sprawling ranch in Canada.

Sami, görkemli bir İngiliz malikanesine sahipti.

Sami owned a majestic English manor.

- Sami'nin sorunları vardı.
- Sami sorunlara sahipti.

Sami had issues.

Sami çok pahalı bir eve sahipti.

Sami owned a very expensive home.

Sami, Leyla'nın Facebook hesabına erişime sahipti.

Sami had access to Layla's Facebook account.

Tom ve Mary aynı fikre sahipti.

Tom and Mary had the same idea.

Baldızım beş yıl içinde dört çocuğa sahipti.

My sister-in-law had four children in five years.

- Adam tanımlanmış özelliklere sahipti.
- Adam tanımlamaya uyuyordu.

The man answered to the description.

Ofis küçüktü ama şehrin bir manzarasına sahipti.

The office was small, but it had a view of the city.

Tom Park Caddesinde bir halı mağazasına sahipti.

Tom owned a carpet store on Park Street.

Tom yaptığını yapmak için her hakka sahipti.

Tom had every right to do what he did.

Mağaza neredeyse almamız gereken her şeye sahipti.

That store had just about everything we needed to buy.

Tom yaşamak için güzel bir yere sahipti.

Tom had a nice place to live.

Tom Mary'den çok daha fazla paraya sahipti.

- Tom had a lot more money than Mary.
- Tom had much more money than Mary.

Sami dünya çapında altı tane malikaneye sahipti.

Sami owned six mansions around the world.

Sami herkesin sahip olduğu her şeye sahipti.

Sami had everything everybody had.

Sami, Mısır'da çok güzel bir eve sahipti.

Sami owned a very beautiful house in Egypt.

Sami, polis olarak iyi bir maaşa sahipti.

Sami had a good salary insofar as being a policeman.

Sami, Teksas'ta sakin bir çiftlik evine sahipti.

Sami owned a quiet ranch home in Texas.

Sami İslam hakkında çok kötü düşüncelere sahipti.

Sami had a very bad opinion about Islam.

Ama Elizabeth aynı zamanda liderlik yetisine de sahipti.

But she was also capable of decisive leadership: in alliance with France and Austria, Elizabeth

Yağmur çiftlik bitkileri üzerinde iyi bir etkiye sahipti.

The rain had a good effect on the farm crops.

Yanan binadan kurtarılacak kadar iyi bir talihe sahipti.

He had the good fortune to be rescued from the burning building.

O, büyük bir ev ve iki arabaya sahipti.

He possessed a large house and two cars.

Tom yaptığını yapmak için iyi bir nedene sahipti.

Tom had a good reason for doing what he did.

Tüm kusurlarına rağmen, Tom temel ahlak anlayışına sahipti.

For all his faults, Tom had a fundamental sense of decency.

Birçok Amerikalı hâlâ savaş sırasında biriktirdikleri paraya sahipti.

Many Americans still had money they had saved during the war.

O, yetenekleri ile ilgili yüksek bir görüşe sahipti.

He had a high opinion of her abilities.

Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.

Wilson clearly had the best chance to win.

Hepimiz arasında Tom en çılgın mizah duygusuna sahipti.

Of all of us, Tom had the craziest sense of humor.

Katolik Kilisesi toplum üzerinde güçlü bir etkiye sahipti.

The Catholic Church had a strong grip on society.

Fadil, o sırada Dania'yla aynı zihniyet çerçevesine sahipti.

Fadil had the same mindframe at that time as Dania.

Tom, yapması gerekeni yapmak için yeterli zamana sahipti.

Tom had enough time to do what he needed to do.

Tom, almak istediğini almak için yeterli paraya sahipti.

Tom had enough money to buy what he wanted to buy.

Tom istediği şeyi satın alacak kadar paraya sahipti.

Tom had enough money to buy what he wanted.

Sami, Leyla ile dürüst olmayan bir ilişkiye sahipti.

Sami had a dishonest relationship with Layla.

- Sami'nin pahalı arabaları vardı.
- Sami pahalı arabalara sahipti.

Sami had expensive cars.

- Sami'nin bir SUV'u vardı.
- Sami bir SUV'a sahipti.

Sami had an SUV.

Tom ve Mary'nin ikisi de aynı fikre sahipti.

- Tom and Mary both had the same idea.
- Both Tom and Mary had the same idea.

- Sami'nin kalın bıyıkları vardı.
- Sami kalın bıyıklara sahipti.

Sami had thick moustaches.

Güzel bir hayatta olması gereken her şeye sahipti.

He had all the trappings of a great life.

Kısa, yazılı emirlere dönüştürme yeteneğine sahipti . Napolyon ve Berthier

Napoleon and Berthier established a  highly effective working relationship  

sahipti, bu arada tarıma dayalı ve gelişmemiş bir bölgeydi.

and companies, while the south was agricultural and underdeveloped region.

O, iki yıllığına yurt dışında eğitim görme ayrıcalığına sahipti.

He had the privilege of studying abroad for two years.

Tanıdık bir yer onun için yeni bir öneme sahipti.

The familiar place had a new significance for her.

Tom bu iş için ihtiyacı olan tüm donanıma sahipti.

Tom had all the tools he needed to do that job.

Sami bir milyon dolarlık bir hayat sigortası poliçesine sahipti.

Sami had a million-dollar life-insurance policy.