Translation of "Maçını" in English

Futbol maçını izliyorum.

I'm watching the football game.

Tenis maçını kazanacağımdan eminim.

I'm sure I'll win the tennis match.

TV'deki beyzbol maçını izleyeceğim.

I'm going to watch the baseball game on TV.

Beyzbol maçını seyretmeye gittim.

I have been to see the baseball game.

Futbol maçını televizyondan izlemek eğlenceliydi.

Watching the football game on television was fun.

Ben tenis maçını kazanacağımdan eminim.

- I'm certain that I'll win the tennis match.
- I'm certain I'll win the tennis match.

Şüphesiz tenis maçını kazanacağımı düşünüyorum.

I think, without a doubt, that I'll win the tennis match.

Onun tenis maçını kazandığına eminim.

I am sure of his winning the tennis match.

Televizyondaki futbol maçını izledin mi?

Did you watch the soccer game on television?

Sadece bir tenis maçını kaybettim.

I just lost a tennis match.

Bu gece beyzbol maçını izleyeceğim.

I'm going to watch the baseball game tonight.

Tom'un tenis maçını kazanacağından eminim.

- I'm sure Tom will win the tennis match.
- I'm sure that Tom will win the tennis match.

Bob futbol maçını izlemede heyecanlı görünüyor.

Bob seems excited about watching the soccer game.

Bir rugby maçını video kasete kaydettim.

I recorded a rugby game on videotape.

Ben o tenis maçını kazanacağıma eminim.

I'm sure that I'll win that tennis match.

Beyzbol maçını izlemeyi tercih etmez misin?

Wouldn't you rather watch the baseball game?

- "Dünkü futbol maçını izledin mi" "Tabii ki izledim!
- "Dünkü futbol maçını seyrettin mi?" "Tabiî ki seyrettim!"
- "Dünkü futbol maçını seyrettin mi?" "Tabiî ki!"

"Did you see yesterday's soccer game?" "Of course I did!"

Beyzbol maçını yağmurdan dolayı iptal etmek zorundaydık.

We had to call off the baseball game because of the rain.

Dün gece gece maçını izlemekten hoşlandın mı?

Did you enjoy watching the night game last night?

Tom, ABD-Almanya futbol maçını izlemek için işe gitmedi.

Tom skipped work to watch the USA-Germany soccer match.

Tom babasının yanına oturdu ve onunla futbol maçını izledi.

Tom sat next to his father and watched the football game with him.

Nadal zorlu bir tenis maçını kazandı. Maç beş set sürdü.

Nadal won a grueling tennis match. It lasted five sets.

Ben kafeteryaya girdiğimde, iki tane genç adam televizyonda bir güreş maçını izliyordu.

When I entered the coffee shop, two young men were watching a wrestling match on television.

Tom evde kaydettiği futbol maçını izlemek için can atıyordu ve birinin son skordan bahsetmesine kulak misafiri olduğunda sinirliydi.

Tom was looking forward to watching the football match he had recorded at home, and he was angry when he overheard someone mention the final score.