Translation of "Vieja" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Vieja" in a sentence and their turkish translations:

- Ella es vieja.
- Es vieja.

O yaşlı.

Es vieja.

O yaşlı.

Estás vieja.

Sen yaşlısın.

- Mi mesa es vieja.
- Mi mesa está vieja.

Masam eski.

- La casa vieja la demolieron.
- La casa vieja fue demolida.
- Demolieron la vieja casa.

Eski ev yıkıldı.

Me siento vieja.

Kendimi yaşlı hissediyorum.

Compré una lámpara vieja.

Ben eski bir lamba satın aldım.

Destruyeron la vieja casa.

Eski evi yıktılar.

Tengo una bicicleta vieja.

Benim eski bir bisikletim var.

Es una vieja costumbre.

Bu eski bir gelenek.

- Es viejo.
- Es vieja.

O yaşlı.

Regalé mi ropa vieja.

Eski giysilerimi attım.

Mi mesa es vieja.

Masam eski.

- Esta vieja mesa sigue en uso.
- Esta vieja mesa todavía se usa.

Bu eski masa hâlâ kullanımda.

Esa vieja tradición ha desaparecido.

O eski gelenek kayboldu.

Esta es mi bicicleta vieja.

Bu benim eski bisikletim.

Esa es una vieja historia.

O, eski bir hikayedir.

Estamos derribando la vieja casa.

Eski evi yıktık.

Vivo en una casa vieja.

Eski bir evde yaşıyorum.

Soy demasiado vieja para él.

Ben onun için çok yaşlıyım.

Soy tan vieja como ella.

Ben onun kadar yaşlıyım.

Ésa es una cámara vieja.

O eski bir kamera.

Soy demasiado vieja para esto.

Bunun için çok yaşlıyım.

- Él comenzó a tocar una vieja canción.
- Comenzó a tocar una vieja canción.

O, eski bir şarkı çalmaya başladı.

- La lámpara vieja dio una luz tenue.
- La vieja lámpara daba una tenue luz.

Eski lamba loş ışık verdi.

Murió de vieja o fue herida.

Ya yaşlılıktan ya da yaralandığı için ölmüştür.

Parece una vieja cadena de mina.

Eski bir madenci zincirine benziyor.

- Es demasiado viejo.
- Es demasiado vieja.

Bu çok eski.

Mi casa es vieja y fea.

- Benim evim eski ve biçimsiz.
- Benim evim yaşlı ve çirkin.

Ella es demasiado vieja para ti.

- O senin için çok yaşlı.
- O sizin için çok yaşlı.

Ella es demasiado vieja para él.

O onun için çok yaşlı.

Porque mi escalera vieja está rota.

Çünkü benim eski merdivenim kırık.

Ella cuida de su vieja madre.

O, yaşlı annesiyle ilgilenir.

Una muralla rodeaba la vieja ciudad.

Eski kenti bir duvar kuşatır.

Vivo cerca de una vieja librería.

Eski bir kitapçıya yakın yaşıyorum.

- Eres tan viejo.
- Eres tan vieja.

Çok yaşlısın.

Ella está vieja, fea y gorda.

O yaşlı, çirkin ve şişman.

- Es muy viejo.
- Es muy vieja.

Bu çok eski.

Esta es noticia vieja para mí.

Bu benim için eski bir haber.

La oficina vieja era menos luminosa.

Eski ofis daha az aydınlatılmıştı.

Tom se puso una remera vieja.

Tom eski bir tişört giydi.

- Dicen que esta vieja casa está embrujada.
- Dicen que hay fantasmas en esta casa vieja.

Bu eski evin perili olduğunu söylüyorlar.

Parece una vieja escalera en esta pared.

Eski bir madenci merdivenine benziyor, duvarın bu tarafında duruyor.

La vieja casa estaba en malas condiciones.

Eski ev kötü bir şekildeydi.

La vieja cabaña tiene un cierto encanto.

Eski yazlığın bu konuda belirli bir çekiciliği vardır.

Ella está avergonzada de su ropa vieja.

Eski giysilerinden utanıyor.

Hay una vieja iglesia en esta ciudad.

Bu kasabada eski bir kilise var.

Me daba vergüenza salir con ropa vieja.

- Eski elbiselerle gitmeye utandım.
- Eski elbiselerle gitmeye utanıyordum.
- Eski elbiselerle dışarı çıkmaya utandım.

La silla vieja crujió bajo su peso.

Eski sandalye onun ağırlığı altında inledi.

Él comenzó a cantar una canción vieja.

O eski bir şarkıyı söylemeye başladı.

Esa casa vieja está hecha de madera.

Bu eski ev ahşaptan yapılmıştır.

Esta carta es para la mujer vieja.

- Bu mektup yaşlı bayanadır.
- Bu mektup yaşlı kadına.
- Bu mektup yaşlı kadın için.

Aquellos dicen que yo soy una vieja.

Onlar benim yaşlı bir kadın olduğumu söylüyorlar.

Ahora, la vieja economía es correcta, por supuesto,

Eski ekonomik model tabii ki doğru;

Esa iglesia sobre el cerro es muy vieja.

Tepedeki o kilise çok eskidir.

Hay una vieja historia sobre un gato persa.

Bir İran kedisi hakkında eski bir hikaye var.

Su pelo gris la hace parecer más vieja.

Onun gri saçı onun görünüşünü daha büyük gösteriyor.

No puedo arreglar esta alfombra. Es demasiado vieja.

Ben bu halıyı onaramam. Çok eski.

Dicen que hay fantasmas en esta casa vieja.

Bu eski evde hayaletlerin olduğunu söylüyorlar.

El hombre joven vive en una casa vieja.

Genç adam eski bir evde yaşıyor.

Yo vivo al lado de una vieja librería.

Eski bir kitapçıya yakın yaşıyorum.

Él jugaba al fútbol con una vieja lata.

O, eski bir teneke ile futbol oynuyordu.

Tom quitó el polvo de la lámpara vieja.

Tom eski lambaların tozunu aldı.

Esta bicicleta es vieja, pero es mejor que nada.

Bu bisiklet eski; ama hiç yoktan iyidir.

Me gusta más la casa nueva que la vieja.

Yeni evi eskisinden daha çok seviyorum.

Mientras más vieja es una ciudad, más basura produce.

Bir kasaba ne kadar eskiyse, o kadar çok çöp üretir.

Ayer vi una vieja película estelarizando a Charlie Chaplin.

Ben dün Charlie Chaplin'i anlatan eski bir film gördüm.

La vieja tubería de acero estaba llena de óxido.

Eski demir boru pas doluydu.

Me encontré esta vieja foto cuando ordenaba mi escritorio.

Masamı temizlerken bu eski resme rastladım.

- Esta es una ley antigua.
- Es una ley vieja.

Bu eski bir yasadır.

Las paredes en la vieja casa no estaban derechas.

Eski evdeki duvarlar düz değildi.

Mi mochila es muy vieja. Debo comprar una nueva.

Çantam çok eski. Yeni bir tane almalıyım.

Tom tiene una bicicleta vieja que Mary le dio.

Tom'un Mary'nin ona verdiği eski bir bisikleti var.

Encontré una llave vieja y oxidada en esa habitación.

O odada eski bir paslı anahtar buldum.

- ¡Estoy empezando a hacerme viejo!
- ¡Estoy empezando a hacerme vieja!

Ben yaşlanmaya başlıyorum!

Él encontró esta vieja moneda en una tienda de antigüedades.

Bu antik paraya bir antikacı dükkanında rastladı.

- Soy demasiado viejo para esto.
- Soy demasiado vieja para esto.

Bunun için çok yaşlıyım.

- Soy demasiado viejo para ti.
- Soy demasiado vieja para ti.

Ben senin için çok yaşlıyım.

Dime a quién le diste tu vieja caja de herramientas.

Bana eski alet çantanı kime verdiğini söyle.

Tom pasó la noche en una vieja chabola de caza.

Tom geceyi eski bir avcı kulübesinde geçirdi.

- Aquellos dicen que yo soy una vieja.
- Dicen que soy una anciana.
- Dicen que soy una mujer mayor.
- Dicen que soy una vieja.

Onlar benim yaşlı bir kadın olduğumu söylüyorlar.

En la pieza no había nada más que una vieja silla.

Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.

Tom encontró una moneda vieja justo afuera de la puerta trasera.

Tom arka kapının hemen dışında eski bir sikke buldu.

- Es la voz de una vieja.
- Es la voz de una anciana.

Yaşlı bir kadının sesi.

La iglesia vieja que está al lado del lago es muy bonita.

Gölün yanındaki eski kilise çok güzel.

Una maldita perra vieja y menopáusica se quejaba de mí sin razón.

Bir menopozlu lanet yaşlı fahişe, hiç neden yokken benim hakkımda şikayetçi oldu.

Después de estar abandonada por años, la vieja casa se vino abajo.

Eski ev terk edildikten yıllar sonra harap bir hale gelmiş.