Translation of "없습니다" in Turkish

0.016 sec.

Examples of using "없습니다" in a sentence and their turkish translations:

하루도 없습니다.

tek bir gün bile yoktur.

포기란 없습니다

Asla pes etmeyin.

시간이 없습니다.

Zaman azalıyor.

차이가 없습니다.

hiçbir fark olmadığını gösteriyor.

‎기회는 없습니다

...ya da asla.

아니죠. 없습니다.

Cevap, hayır.

빼앗을 수밖에 없습니다

çalmaktan başka seçenekleri yok.

안나에게는 범죄기록이 없습니다.

Şimdi, Anna'ın bir suç kaydı yoktu

설명되는건 아무것도 없습니다.

size bir şey kanıtlamaz.

우리는 관심이 없습니다.

Umursamıyoruz.

도난당할 염려도 없습니다.

soygunculuğa karşı koruma altında

‎숨을 곳은 없습니다

...saklanacak yer yoktur.

‎굶주렸고 경험이 없습니다

Açlar ve deneyimsizler.

‎슬퍼할 시간은 없습니다

Yas tutacak vakit yok.

그곳에 레닌광장은 없습니다.

Orada Lenin Meydanı yok.

정확히 예측할 순 없습니다.

Doğru bir şekilde tahmin edemem.

못할 건 아무것도 없습니다.

Hiçbir şey sınırların dışında olmamalı.

거기엔 논쟁의 여지가 없습니다.

Bu konu tartışmalı olmamalı.

직접 계산할 필요도 없습니다.

Hesap yapmak yok.

우리는 그런 능력이 없습니다.

Henüz bu yetiye sahip değiliz.

그녀를 둘러싼 스캔들도 없습니다.

hakkında herhangi bir skandal bulunmuyor.

그리고 저는 참을성이 없습니다.

Ve ben sabırsızım.

구조하기 직전이고 포기란 없습니다

Çok yaklaştık ve asla pes etmeyeceğiz.

잊지 마세요, 포기란 없습니다!

Unutmayın, asla pes etmeyin!

잘하셨어요 절대 포기는 없습니다

İyi işti. Asla pes etmiyoruz.

이제 돌아올 수 없습니다

Tamam, artık geri dönüş yok.

정보를 수집할 필요가 없습니다.

Bilgi edinmenizin bir manası olmayacaktır.

여러분이 결정할 수 없습니다.

sizin yapabileceğiniz bir seçim değil.

‎정글에 낭비되는 생명은 없습니다

Yağmur ormanlarında hayat asla boşa harcanmaz.

‎눈으로는 잡을 수 없습니다

Onları görerek yakalayamaz.

‎더는 갈 데가 없습니다

Tırmanacak ağaç kalmadı.

이제 돌아갈 수 없습니다

Şu anda bildiğim şey, kararlı olduğum.

솔직히 전 목표가 없습니다.

Dürüst olmak gerekirse benim amaçlarım da yok;

"마스크를 낄 이유가 없습니다.

"Maskeyle dolaşmak için bir nedenimiz yok,...

아무도 자연 면역력이 없습니다.

Kimsenin doğal bir bağışıklığı yok.

다행히도, 우리는 그럴 필요가 없습니다.

Neyse ki belki de bunu yapmak zorunda değiliz.

이런 제약은 있을 수 없습니다.

böyle bir sınırlama yok.

던지고 나면 되돌릴 수 없습니다

Bu gittikten sonra mecbur kalacağız.

잊지 마세요 절대 포기란 없습니다!

Unutmayın, asla pes etmeyin!

늑대와 오래 대치할 순 없습니다

Bu kurdu çok uzun süre uzak tutamayız.

여러분이 믿는다면 불가능한 것은 없습니다.

Eğer inanırsan hiçbir şey imkânsız değildir.

치료법은 없습니다. 하지만, 어쩌고 저쩌고."

Tedavisi yok ama pek çok a-la-la-la-la.''

어떤 나라도 성공할 수 없습니다.

Genç nüfusunun neredeyse yarısı

그런 사람을 찾을 수는 없습니다.

ve onu bulamıyorlar.

제가 장담하건대, AI는 사랑이 없습니다.

yapay zekâda sevgi yetisi olmadığını size söyleyebilirim.

‎꽃가루를 퍼뜨릴 ‎새나 벌이 없습니다

...polenlerini saçacak kuş veya arı yoktur geceleri.

‎하지만 숲쥐는 그럴 수가 없습니다

Fakat orman faresinin böyle bir seçeneği yok.

‎그러나 오래 버틸 순 없습니다

Ama çok uzun sürdüremiyor.

‎암컷에겐 수컷이랑 ‎놀아날 시간이 없습니다

Ama dişinin gönül eğlendirmeye vakti yok.

‎정확한 위치는 알 수 없습니다

Ama tam nerede olduklarını göremiyorlar.

첨탑을 끝까지 올릴 수는 없습니다.

ama kuleyi tamamıyla yükseltemeyecekler.

이정도로 자세하게 연구한 나라는 없습니다.

çocuk nesillerini takip etmiyor.

지금까지 크게 달라진 바 없습니다.

çok fazla değişmedi.

닭장 안에 닭이 더이상 없습니다.

Artık tavuklar yok.

이민자들이 인간적으로 대우받게 해줄 수 없습니다.

kanunların kıyısını köşesini kurcalamakla gidemeyiz.

그러나 많은 사람들에게 다른 대안은 없습니다.

Ama çoğu için alternatif daha kötü.

탐욕스럽게 군다고 자본가가 될 수는 없습니다.

Doymak bilmemek sizi bir kapitalist yapmaz,

무리 지어 다니는 경우는 절대 없습니다

yani hiçbir zaman bir grup hâlinde hareket etmezler.

눈사태에 갇혀 버리면 살 가망이 없습니다

Bunlardan birine yakalanırsanız işiniz biter!

야생에선 항상 기계에만 의존할 순 없습니다

Vahşi doğada, her zaman teknolojiye güvenemezsiniz.

이 타란툴라를 달아나게 둘 순 없습니다

Bu tarantulanın kaçmasını göze alamayız.

하지만 증거 또한 증명일 수 없습니다.

Ancak bulgu bile kanıt olmayabilir.

오늘날에는 그렇게 전쟁을 치르는 나라는 없습니다.

Bugün birbirleriyle savaş hâlinde değiller.

그리고 당신에게는 보석금으로 낼 500달러가 없습니다.

ve kurtulmak için 500 dolarınız olmadığını.

어떤 외부적인 힘에 의지할 필요가 없습니다.

hayatlarımızda fark yaratacak güce sahip olduğumuzu vurgular.

무궁무진한 기회 앞에서 절망할 이유가 없습니다.

Neden beklenmedik bir şeyde umuzsuzluğa düşelim?

하지만 이런 태도는 인정할 수 없습니다.

Fakat bu duyarsızlığın bedelini ödeyemeyiz

‎치타의 야간 활동은 ‎촬영된 적이 없습니다

Karanlıkta yaptıkları şeyler hiç filme alınmamıştı.

‎타란툴라의 감시망을 벗어날 ‎먹잇감은 거의 없습니다

Tarantulanın gözetleme düzeneğinden pek bir şey kaçmaz.

‎어깨높이가 2m나 되기에 ‎장애물이랄 게 없습니다

Omuza kadar boyları iki metre olduğundan... ...pek engel tanımazlar.

수십 미터는 되겠어요 내려갈 방법이 없습니다

Onlarca metre olmalı. Buradan aşağı inmeye imkân yok.

이렇게 먼 곳까지 볼 것도 없습니다.

ve o kadar uzağa bakmamız gerekmiyor.

이제 우리는 1년도 낭비할 수 없습니다.

Önümüzde kaybedecek tek bir sene bile yok.

이름을 후세에 남기는 것도 관심이 없습니다.

Benden sonra ismimin yaşaması fikri hiç ilgimi çekmiyor.

그 회사는 돈을 벌었던 적이 없습니다.

Hiçbir zaman para kazanamadılar.

그리고 저는 이 사건을 잊은 적이 없습니다.

Bu olayı asla unutmadım.

모든 것을 자동으로 하면 기억하실 필요가 없습니다.

Yinelenen veya kaydedilmiş liste olarak zamanlayıp planladığınız

비용을 지불할 수 없으면 별 가치가 없습니다.

vizyonun tümü çok kıymetli olmaz.

그 사람들은 이 판을 바꿀 생각이 없습니다.

Düzeni değiştirmek gibi bir gayeleri yok.

그래서 카메라 시스템으로는 직접적으로 볼 수 없습니다.

Yani bizim kamera sistemimiz aslında bunu doğrudan görüyor.

이건 제 손에 있고 낚시는 보장이 없습니다

Elimde bu var. Balığın ise garantisi yok.

아직 100m도 더 남았어요 이렇게는 어림도 없습니다

Hâlâ yüz metrelik mesafe var. Bunu yapmamın imkânı yok.

그 방법에 대해 생각만 할 필요는 없습니다.

Bunu kuramlaştırmak zorunda değilsiniz.

존재는 가능성을 창조한단 걸 부인할 수 없습니다.

Bunu inkar edemeyiz -- kültürde varlık imkân yaratır.

각자 어디에 속하는지 확실히 할 수는 없습니다.

bu jenerasyonlara kimlerin dahil olduğu konusunda hem fikir değiliz.

이것은 주치의에게 달려있지만, 주치의는 아직 수술실에 없습니다.

Tabii bu uzman cerraha bağlı, ama kendi orada değil.

하지만 그렇다고 해서 완전하게 보호받을 수는 없습니다.

Fakat bu sizi güvende tutmaz

다른 사람들은 진보에 대해 별 관심이 없습니다.

Diğerleri için ilerleme fikri onları ürpertiyor.

이것이 체념하거나 포기할 이유가 될 순 없습니다.

vazgeçmemiz veya teslim olmamız için bir sebep değil.

우리는 모든 사람들을 위한 도시를 만들수는 없습니다.

herkesi dinlemeksizin

수도를 먼저 잠그지 않는다면 아무 소용이 없습니다.

hiçbir anlamı olmaz.

‎지금 같은 재충전의 기회를 ‎놓칠 수는 없습니다

...midesini doldurma fırsatına karşı koyamıyor.

‎지구 어디에도 이보다 ‎표범이 밀집한 곳은 없습니다

Dünya'nın başka yerinde bu kadar yoğun pars nüfusu yok.