Translation of "Gidip" in Spanish

0.009 sec.

Examples of using "Gidip" in a sentence and their spanish translations:

Gidip oturacağım.

Voy a ir a sentarme.

Gidip bakacağım.

Iré a ver.

- Gidip Tom'la konuşalım.
- Gidip Tom'la konuşsak ya.

Vayamos a hablar con Tom.

1453 yılına gidip

Yendo a 1453

Gidip üstümü değiştireceğim.

- Voy a ir a cambiarme de ropa.
- Iré a cambiarme de ropa.

Gidip Tom'u bulmalıyım.

Tengo que ir a buscar a Tom.

Yatağıma gidip ağlayacağım.

Voy a la cama a llorar.

Gidip Tom'la konuşalım.

Vayamos a hablar con Tom.

Gidip ona soralım.

Vayamos a preguntarle.

Gidip Tom'la konuşacağım.

Iré a hablar con Tom.

Gidip Tom'u bulacağım.

Iré a buscar a Tom.

Gidip gitmeyeceğimi bilmiyorum.

No sé si vaya o no vaya.

Gidip Tom'u görelim.

Vamos a ver Tom.

Gidip görmeye karar verdim.

Decidí ir a verlo.

Parka gidip orada oynadık.

- Fuimos al parque, y jugamos allá.
- Fuimos al parque y jugamos allí.

Partiye gidip gitmeyeceğimi bilmiyorum.

No sé si ir a la fiesta o no.

Gidip gitmeyeceğime karar veremiyorum.

No puedo decidirme si acaso ir o no.

Bankaya gidip parasını bozdurdu.

- Entró en el banco y cambió el dinero.
- Él fue al banco y cambió su dinero.

Oraya gidip gidemeyeceğimi bilmiyorum.

No sé si puedo ir ahí o no.

Eve gidip uyumak istiyorum.

Quiero irme a casa a dormir.

Gidip Tom'la konuşmak istiyorum.

Quiero ir a hablar con Tom.

Lüksemburg'a gidip yaşamak istiyorum!

- ¡Quiero irme a vivir a Luxemburgo!
- ¡Me quiero ir a vivir a Luxemburgo!

Eve gidip banyo olacağım.

Voy a ir a casa a bañarme.

Şimdi gidip duş alacağım.

Ahora me voy a dar una ducha.

Gidip tavukları yemlemem gerekiyor.

Debo alimentar las gallinas.

Hadi gidip şu enkazı bulalım!

¡Hallemos esos restos!

Arabayla kente gidip alışverişe gittim.

Conduje hasta la ciudad y fui de compras.

Niçin gidip bir film izlemiyoruz?

¿Por qué no nos vamos a ver una película?

Bugün gidip yemek yemek istemiyorum.

No quiero ir a comer hoy.

Hadi gidip diğer odada konuşalım.

Vamos a hablar en la otra habitación.

Eve gidip değiştirmek zorunda kaldım.

Tuve que ir a casa a cambiarme.

Ona partiye gidip gidemeyeceğini sordum.

Le pregunté si podía venir a la fiesta.

Neden gidip bir göz atmıyorsun?

¿Por qué no vas a echar un vistazo?

Odalarınıza gidip kapıları kilitlemenizi istiyorum.

Quiero que os vayáis a vuestras habitaciones y cerréis las puertas con llave.

Gidip Tom'a hazır olduğumuzu söyleyeceğim.

Iré a decirle a Tom que estamos listos.

Tom Mary'ye gidip gitmeyeceğini sordu.

Tom le preguntó a Mary si acaso iría.

Tom okula trenle gidip geliyor.

Tom viaja todos los días a la escuela en tren.

Korku ve cesaret arasında gidip geliyordum.

para emprender un viaje de 12 días.

Ama bu, avukatlarının Yüksek Mahkemeye gidip

Pero permitió que sus abogados fueran a la Corte Suprema y declaren,

Ya da bu ağaçlardan birine gidip

O podemos ir hacia esos árboles,

Gidip şuraya bir bakalım. Vay canına.

Vamos a revisar este lugar. Vaya.

Neden gidip kadınlardan birazcık yardım istemediler?

¿por qué no pedían ayuda a las mujeres?

Sadece geçmişe gidip atalarımızdan birazcık edep

Solo regresa y obtén un poco de nuestros antepasados

Hemen gidip bir yenisini alıyorsun ya

Ve de inmediato y compra uno nuevo

Ya da 300 yıl sonrasına gidip

O después de 300 años

Tom babasına sinemaya gidip gidemeyeceğini sordu.

Tom le preguntó a su padre si podía ir al cine.

Ben gidip bir içki içmek istiyorum.

Quiero tomarme un trago.

Her gün kafeye gidip kahve içerim.

Todos los días voy a la cafetería a tomar café.

Mağazaya gidip biraz yumurta alabilir misiniz?

¿Podrías ir a la tienda y traer algunos huevos?

Taninna her gün kütüphaneye gidip çalışır.

Taninna va a todos los días a la biblioteca y estudia.

Yarın onun evine gidip onu alacağım.

Mañana iré a su casa a por él.

Gidip size bir fincan kahve getireceğim.

Iré a traerte una taza de café.

Tom gidip gitmeyeceğinden henüz emin değil.

Tom aún no está seguro de si irá o no.

Tom konserin iyi gidip gitmediğini bilmiyor.

Tom no sabe si acaso el concierto salió bien o no.

Markete gidip bir paket pirinç aldım.

- Fui al supermercado y compré un paquete de arroz.
- Fui al súper y compré un paquete de arroz.

Anlaşmalı hastanelere gidip anlaşma dışı faturalar alan

Hay muchas personas que van a los hospitales de la red

Sıklıkla gidip, arkadaşlarınız veya mekânın demirbaşlarıyla takıldığınız

Piensen en lo que sentirían al ver que su sitio favorito del barrio,

Sen gidip yirmi kişiye bulaştıracaksın en az

Irás e infectarás a veinte personas al menos

Her gün gidip kontrol etmeye devam ettim.

Seguí yendo a visitarla todos los días.

Oraya gidip gitmeyeceğimize karar vermek sana kalmış.

Depende de ti decidir si vamos allí o no.

Oraya gidip gitmeyeceğimize karar vermek sana bağlı.

Depende de ti decidir si vamos allí o no.

Şimdi bizimle gidip gitmeyeceğine karar verme zamanı.

Ahora es la hora de decidir si quieres ir con nosotros o no.

Onun benimle birlikte oraya gidip gitmeyeceğini bilmiyorum.

Yo no sé si ella irá allí conmigo.

Benim gidip biraz pul satın almam gerekir.

Tengo que ir y comprar algunas estampillas.

Ona ertesi gün oraya gidip gitmeyeceğini sordum.

Le pregunté si iría ahí el día siguiente.

Açım! Gidip bir akşam yemeği yiyelim lütfen !

¡Tengo hambre! ¡Vamos a cenar por favor!

- Çiş yapmaya gitmem gerekiyor.
- Gidip işemem lazım.

- Necesito mear.
- Necesito hacer pis.

Ve bir adım geriye gidip büyük resme bakmak

y quería dar un paso atrás, observar el panorama general

Ve geçmişe gidip onu öldüren kişiyi engellemeye çalışıyor

Y tratando de bloquear a la persona que fue al pasado y lo mató

O neredeyse her gün nehre gidip balık avlıyor.

Él va casi todos los días al río y pesca.

Gidip Tom'u al ve sonra buraya geri dön.

Ve a buscar a Tom y después vuelve aquí.

Hoşunuza gidip gitmeyeceğini anlamak için bu şarabın tadın.

- Prueba este vino a ver si te gusta.
- Pruebe este vino a ver si le gusta.
- Probad este vino a ver si os gusta.
- Prueben este vino a ver si les gusta.

Tom Mary'nin yarın onunla birlikte gidip gitmeyeceğini bilmiyor.

Tom no sabe si Mary lo acompañará mañana o no.

Tom, Mary'ye John'un sanat sergisine gidip gitmeyeceğini sordu.

Tom preguntó a Mary si iría a la exposición de arte de John.

Postaneye gidip yeni posta kodumuzun ne olduğunu sorun.

Pregunta en correos cuál es nuestro nuevo código postal.

Ben iyiyim ama biraz daha ileri gidip şunu söyleyeyim,

Así que estoy bien, pero incluso iría un poco más allá

Örneğin, gidip konut kredisi alsanız sizden bir ücret alınırdı.

Por ejemplo, si uno pidió una hipoteca, se le cobró una tarifa.

Şu bir madene benziyor. Gidip oraya da bir bakalım.

Eso parece una mina. Miremos allí también.

Çünkü her gün gidip onu takip etmeye çalışmanın yoruculuğu,

Porque el desgaste de ir todos los días, rastrearla…

Senden onun hâlâ orada olup olmadığına gidip bakmanı istiyorum.

- Quiero que vayas a ver si sigue ahí.
- Quiero que vayas a ver si aún está ahí.

Bu akşam partiye gidecek misin? Olmazsa gidip film izleyelim.

¿Vas a ir a la fiesta esta tarde? Si no, vamos a ver una película.

Çünkü eğer o dili konuşurlarsa çocuk gidip de iş bulamayacak.

porque los jóvenes no conseguirían trabajo si hablaran en esa lengua.

Acaba gidip buna bakmaya değer mi? Hadi, bir göz atalım!

Me pregunto si vale la pena ir a ver. ¡Vamos, miremos!

Tom bana cumartesi günü onunla bisiklet sürmeye gidip gidemeyeceğimi sordu.

Tom me preguntó si podía ir a hacer ciclismo con él el sábado.

- Gidip gitmemek sana kalmış.
- Gitmek ya da kalmak senin kararın.

Es tu decisión irte o quedarte.

Neden bir şey söylüyorsun, sonra gidip başka bir şey yapıyorsun?

¿Por qué dices una cosa y luego vas y haces otra?

Yoksa bu ağacın arka tarafına gidip doğanın bana verdiğini mi kullanacağız?

¿O iremos tras este árbol y usaremos lo que la naturaleza provee?

Yoksa bu ağacın arka tarafına gidip doğanın bana verdiğini mi kullanacağız?

¿O iremos tras este árbol y usaremos lo que la naturaleza provee?

Ve şuradaki donmuş göle gidip bir delik açarak balık avlamaya çalışırım.

ir a ese lago congelado y hacer un hoyo para pescar algo.

Ya da gidip lise 1 fizik okusun öğrenir demiş Poyraz Ölmez

o Poyraz Ölmez, quien dijo que iría y aprendería física de secundaria 1

Elinden geldiğince kısa sürede bunun hakkında gidip bir doktorla görüşmeni öneririm.

Yo te sugiero que vayas a ver a un doctor por esto tan pronto como puedas.

"Kimse gelmeyecekse ben tek başıma gidip tatarlarla tek başıma savaşacağım." diye ekledi

“¡Si nadie más viene, iré y combatiré a los tártaros sólo!"

Hadi gidip enkazı bulalım. Batıya, dünyanın en zorlu arazilerinden birinin üzerinden uçuyoruz.

Vamos a buscar esos restos. Recibido. Alpha 6, despegue. Vamos al oeste de uno de los terrenos más difíciles del mundo.