Translation of "Canlı" in English

0.007 sec.

Examples of using "Canlı" in a sentence and their english translations:

Canlı canlı yakıldı.

She was burned alive.

Canlı canlı gömüldü.

She was buried alive.

- O canlı gömüldü.
- Canlı canlı gömüldü.

- He was buried alive.
- She was buried alive.

O, canlı canlı yakıldı.

He was burned alive.

Sivrisinekler seni canlı canlı yerler.

The mosquitoes will eat you alive.

Sivrisinekler tarafından canlı canlı yenildim.

I'm being eaten alive by mosquitoes.

Sivrisinekler tarafından canlı canlı yenildik.

We were being eaten alive by mosquitoes.

Leyla kurbağa canlı canlı yuttu.

Layla swallowed the frog alive.

Canlı yapacağız.

We'll do it live.

Renkler canlı.

- The colors are vivid.
- The colours are vivid.

Tom canlı.

Tom is lively.

Canlı yayındayız.

We're on the air.

Bu sivrisinekler beni canlı canlı yiyorlar!

These mosquitos are eating me alive!

İstanbul'un fethini canlı canlı izlemek istemez misiniz?

Wouldn't you like to watch the conquest of Istanbul live?

Sivrisinekler burada gerçekten kötü. Canlı canlı yeniliyorum.

The mosquitoes are really bad here. I'm getting eaten alive.

Leyla, parası için Fadıl'ı canlı canlı yaktı.

Layla burned Fadil alive for his money.

Ateşi canlı tut.

Keep the fire alive.

Böcek hâlâ canlı.

The bug is still alive.

Ben canlı hissediyorum.

I feel alive.

Onları canlı istiyorum.

I want them alive.

O, canlı gömüldü.

She was buried alive.

Onlar canlı köpekler.

They're lively dogs.

İmanını canlı tut!

Keep the faith alive!

Akvaryum balığı canlı.

The goldfish is alive.

Tom canlı gömüldü.

Tom was buried alive.

Bütün köpekler canlı.

All the dogs are alive.

Onu canlı bulduk.

- We found her alive.
- We found it alive.

Onlar canlı mı?

Are they live?

Hayallerini canlı tutuyorlar.

They're keeping their dream alive.

Umarım canlı bulunurlar.

I hope they're found alive.

Canlı müzik harika.

Live music is great.

Onu canlı yakalayın.

Capture him alive.

Onu canlı istiyorum.

I want him alive.

Tom canlı değildi.

Tom wasn't alive.

Okulların içinde canlı canlı yakmış ve sokaklarda vurmuştu.

Burned alive in their schools, shot in the streets.

- Sami canlı müzik yapıyor.
- Sami bir canlı müzik sanatçısı.

Sami is a live musician.

Gerçekten hoş ve canlı.

Really nice and bright.

Canlı bir akrep almazsınız,

You wouldn't buy a live scorpion,

Hiçbir canlı gereksiz diyemeyiz

we cannot say that no creature is unnecessary

Balık hâlâ canlı mı?

- Is the fish still alive?
- Is this fish still alive?

O, tatil sırasında canlı.

He is lively during recess.

Biz onu canlı bulduk.

We found him alive.

Hayvanı canlı olarak yakalamalısın.

You must catch the animal alive.

Ben balığı canlı tutacağım.

I will keep the fish alive.

Konser canlı olarak yayınlandı.

The concert was broadcast live.

Kaplanı canlı yakalamayı başardılar.

They succeeded in catching the tiger alive.

Kedi canlı gömülmedi. Kurtuldu.

The cat was not buried alive. He survived.

Bu beni canlı hissettiriyor.

It makes me feel alive.

Balık hala canlı mı?

Is the fish still alive?

O bencilliğin canlı örneği.

He is the personification of selfishness.

Tom'a canlı ihtiyacım var.

I need Tom alive.

Tom seni canlı yiyecek.

Tom will eat you alive.

Sanırım Tom hâlâ canlı.

- I think Tom is still alive.
- I think that Tom is still alive.

Bu adadan canlı çıkamayacağız.

We won't get off this island alive.

Hiç kimse canlı kaçmadı.

No one escaped alive.

Dan radyoda canlı çaldı.

Dan played live on the radio.

Ben maçı canlı izledim.

I watched the game live.

Hasta ölüden daha canlı.

The patient is more alive than dead.

Birçok canlı selde kayboldu.

Many lives were lost in the flood.

Kışın kendinizi canlı tutun.

Keep yourself alive during winter.

Bu kasaba canlı değil.

This town isn't lively.

Bu böceği canlı tut.

Keep this insect alive.

Fransa canlı bir demokrasidir.

France is a vibrant democracy.

Umarım bundan canlı kurtuluruz.

- I hope we get out of this alive.
- I hope that we get out of this alive.

Pazartesiler canlı gösteri geceleridir.

- Mondays are open mike nights.
- Mondays are open mic nights.

İşler daha canlı görünüyor.

Things are looking brighter.

Ona canlı ihtiyacım var.

I need him alive.

Sami, Mısır'da canlı görüldü.

Sami was seen alive in Egypt.

Sami canlı görüntüleri sildi.

Sami deleted the live footage.

Ben felçli bir adamın kurtçuklar tarafından canlı canlı yenildiğini duydum.

I heard that a paralyzed man was eaten alive by maggots.

- Sami canlı canlı derimi soyacak.
- Sami diri diri derimi yüzecek.

Sami is gonna skin me alive.

Burada yaşayan her canlı olacak.

So will every other living creature out here.

Daha canlı ve net olacak.

This is a little more graphic.

Dünyadaki hemen hemen her canlı

almost every creature in the world

Karıncaların öldüremeyeceği hiçbir canlı yok

there are no creatures ants cannot kill

Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.

We've got to catch the lion alive.

Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.

The event still remains vivid in my memory.

Kazada çok sayıda canlı kayboldu.

Many lives were lost in the accident.

O, oltaya canlı yem taktı.

He put live bait on a hook.

O canlı bir izlenim bırakmıştı.

He made a vivid impression.

Gölette birçok canlı balık gördük.

We saw a lot of live fish in the pond.

Onlar bir aslanı canlı yakaladı.

They caught a lion alive.

Bu balık hâlâ canlı mı?

Is this fish still alive?

Canlı bir balinayı asla görmedim.

I've never seen a live whale.

Küçük hediyeler arkadaşlığı canlı tutar.

Little presents keep a friendship alive.

Onlar bir ayıyı canlı yakaladılar.

They caught a bear alive.

Canlı bir hayal gücüm var.

I have a vivid imagination.

Hiç kimse oradan canlı dönmedi.

No one came back alive from there.

Hiç kimse buradan canlı çıkmıyor.

Nobody's getting out of here alive.

Bu, filleri canlı yakalamalarının yoludur.

This is the way they capture elephants alive.

Seni tekrar canlı görmeyeceğimi düşünüyordum.

I thought I'd never see you alive again.

Canavar canlı, uyanık ve aç.

The beast is alive, awake and hungry.

Uydu fırlatma canlı olarak yayınlandı.

The satellite launch was broadcast live.

Ben bu kadar canlı hissetmemiştim.

I've never felt so alive.