Translation of "'하고" in Turkish

0.019 sec.

Examples of using "'하고" in a sentence and their turkish translations:

천천히 읽어야 하고

hikâyelerin yavaş okunmasının gerektiğini

도전을 두려워 하고,

Mücadele etmekten korkarlar.

화장을 조금 하고 외출했습니다.

ve imzası niteliğindeki kırmızı rujuyla çıkardı.

로스쿨 시험 공부를 하고,

ya da LSAT sınavına çalışıyor

바로 지금 시작해야 하고

İş burada başlıyor.

심호흡을 하고, 구름을 올려다보고,

derin nefes alıp bulutlara bakmak

이번에는 자원봉사를 하고 싶었죠.

Bu sefer gönüllü olmak istiyordum.

무슨 이야기를 하고 있었죠?

…ama kaybolmuştum.

"관리"하고 싶어한단 말이죠.

''Yönet''

대기실에서 준비를 하고 있는데

Kuliste sıramın gelmesini beklerken

갑자기 건망증이 찾아오기도 하고

aniden hafıza kaybı yaşıyor gibiyiz.

‎피부가 울퉁불퉁했다가 ‎매끈해지기도 하고

Dikenli ya da pürüzsüz görünebiliyorlar.

하고 싶으신가요? 그냥 짧은 명상이요.

İster misiniz? Sadece kısa bir meditasyon.

현대의 새처럼 속이 비게 하고

tıpkı modern kuşlardaki gibi içlerini oyuyordu

일을 하고 숙제도 하는 겁니다.

çaba ve ödev ister.

이야기를 집에서 하고 학교에서도 이용하고

Hikâyeleri evde kullanın, hikâyeleri okulda kullanın,

서로 악수도 하고 식사도 했어요.

Birlikte yemek yedik. El sıkıştık.

문자를 하며 과속 운전을 하고

araba sürerken mesaj yazıp hızlanmaları,

분명히 빠르게 성장하려 하고 있어요.

çabucak büyümeye çalışıyor.

누구도 해보지 못한 생각을 하고

Kimsenin düşünmediğini düşünmek için.

또 타인에게 스스럼없이 하고 있어요.

hem de başkalarına yapıyoruz.

우리도 아들에게 그렇게 하고 싶었습니다.

biz de aynısını oğullarımıza yapmak istiyoruz.

아침노을이 아치의 밑부분을 오렌지색으로 빛나게 하고,

Gün doğumu kemerin alt tarafını turuncuyla aydınlatır

계속 우울한 이야기만 하고 싶지 않지만,

Yani size kötü haberler vermekten nefret ediyorum

일과 중 4시간은 낮잠을 자야 하고

hem de gün ortasında dört saat boyunca uyumam gerekirken?

제가 다음에 무엇을 하고 싶은지 묻자,

Ona şimdi ne yapmak istediğini sordum ve dedi ki,

함께 하고 싶은 공동체를 직접 찾아가서

Dâhil olabileceğiniz toplulukları arayın,

저는 관객들을 웃게 하고 싶지 않았어요.

Onları güldürmek istemedim.

지금 우리가 하고 있는 게 최선일까요?

Geldiğimiz en iyi sonuç bu mu?

하지만 과학자로서 일을 제대로 하고 있다면

Fakat bir bilim insanı işini gerektiği gibi yapıyorsa

어떤 사람은 보도의 건너편으로 옮겨가기도 하고,

Bazı insanlar kaldırımın diğer tarafına geçti,

최고이기도 하고 최악이기도 한 필드 포지션이지요.

sahadaki hem en iyi hem de en kötü görevdir.

가끔 그가 잘 지내는지 확인도 하고

zaman zaman kontrol edeceğim,

여러분이 약간의 위험 감수를 하려 하고

eğer bazı riskler almaya,

동안의 비밀은 제가 사랑하는 일을 하고

Bunun sırrı ise sevdiğim şeyi yapıyorum,

그리고 기적적으로 돈이 없어서 포기하려고 하고 있었습니다

Yine mucizevi şekilde, parası olmadığından vazgeçmek üzereydi.

미국은 이걸 다른 국가들에 수출하려고 하고 있죠.

çağ dışı patent sistemi.

우리가 여전히 사업을 하고 있어서 기쁠 겁니다.

Merak etmeyin hâlâ faaliyet gösteriyoruz.

현실 세계에 발을 들여놓을 준비를 하고 있었습니다.

gerçek dünyaya adım atmaya hazırlanıyordum.

그것은 예술이기도 하고 운 좋은 사고이기도 하지.

Bu bir sanat ve şanslı bir kaza aslında.

맞아요, 지금 톰이 하고 있는 것과 같죠.

Ve Tom bu sesi çıkardığında böyle gözüküyor.

그것은 서로가 진지한 대화를 하지 못하게 하고

Bizi birbirimizle gerçekten konuşma zahmetinden kurtarıyor.

게다가, 이번 남자는 저처럼 팟캐스트를 하고 있었습니다.

Ayrıca adamın da benim gibi bir podkastı vardı,

이 일에 대한 경각심도 한몫을 하고 있죠.

Ayrıca büyük bir aciliyet var.

그에 대한 자연스런 반응은 조직을 무너뜨리려고 하고

burada doğal tepki mekanizmayı yok etmek,

아이들을 방문해서 자원봉사를 하고 기부를 했던 우리들이

çocukları ziyaret eden, gönüllü olan bağış yapan insanlar

‎문어가 알아서 떨어지겠거니 하고 ‎서서히 수면으로 올라갔죠

elimi bırakacağını düşünerek yavaşça yüzeye hareket ettim.

'이게 뭐하는 짓이야? 어디부터 잘못된 거지?'하고 자문했죠.

Kendime “ne yaptım ben? Nerede yanlış yaptım?” diyordum.

하지만 CBP 관계자들은 저를 안나와 만나지 못하게 하고

CBP yetkilileri Anna ile konuşmama izin vermedikleri gibi

제가 만든 등장인물들의 눈을 통해 세상을 살아보려 하고

karakterlerimin gözünden o dünyada yaşamaya çalışmak

트렌스젠더들의 선택권을 확장할 수 있으면 어떨까 하고 생각합니다.

endokrin sistemini anlamaya yönelik ilerlemeler kaydetsek?

이들은 본인들이 뭘 하고 있는지 알고 있었던 거죠.

Demem o ki bu insanlar ne yaptığını biliyor.

저는 이 문제에 대해 8년째 고민을 하고 있습니다.

Sekiz yıldır bunun üzerine düşünüyorum.

자랄 수 있는 국가를 만드는데 도전하라고 하고 싶습니다.

davet ediyorum.

너무 시골인 데다 멀기도 하고 세금 우대책도 없었거든요.

Fazla kırsaldı, uzaktı, teşvikler vermiyordu.

세탁 세제를 삼키는 걸 인터넷 상에서 경쟁하기도 하고

öte yandan sanal bir kapışmada deterjan kapsülü yemeleri,

세상의 여성 농부들은 아주 중요한 역할을 하고 있어요.

Kadınlar dünyanın birincil çiftçileridir.

저는 그 미덕을 일컬어 '최소한의 예의'라고 하고 싶습니다.

Bu erdeme "saf nezaket" demeyi seviyorum.

만약 제가 오늘날의 투쟁에 대해 이야기를 하고 싶다면

Eğer günümüzün mücadelesi hakkında bir hikâye anlatmak istesem

생명 유지의 질서에 반하는 커다란 역경에 맞서야 하고

hayatı zorlaştıran zor adımlarla karşılaşıyoruz

‎새끼도 먹여야 하고 ‎자신의 엄청난 식욕도 ‎채워야 하기에

Hâlâ yavrularını emziren ve kendi iştahı da epey açık olan dişi...

작거나 작게 만들 수 있어야 하고, 가벼워야 합니다.

sonuçta bunların da kompakt olması lazım, katlanabilir ve hafif.

동료나 회사 사람들이 얼마나 잘 하고 있는지를 봄으로써

ve sonra takımınızın veya şirketinizin ne kadar iyi gittiğini görebiliyorsunuz,

제가 하고 싶은 말은, 해수 산성화를 막는 일은

Baktığımız zaman oldukça makul görünüyor

제가 완벽하게 알지 못하는 일을 하고 있음에도 불구하고

tamamen anlamadığım bir şey üzerine çalışmama rağmen

아내는 저를 도와 길 내는 일을 하고 있지요.

Karım yol yapımında bana yardım ediyor.

그리고 꼭 다시 이 주제에 대해 생각해보도록 하고.

Ayrıca Reconsider Media.com'u ziyaret

(비디오) 의사: 두 분은 무슨 일을 하고 계시죠?

(Video) Doktor: Ne iş yapıyorsunuz?

우린 우리가 절대 잊지 않을 어떤 일을 하고 싶었습니다.

Bir şeyler yapmak istedik, hiç unutmadığımız bir şeyler,

그는 하고, 또하고, 그가 잘 하게 될 때까지 계속했습니다.

bir daha bir daha bir daha yaptı ve becerdi.

제가 아는 한 산모는 베이비 샤워를 두려워 하고 있었어요.

Tanıdığım bir anne adayı doğum öncesi partisi vermekten çekiniyordu.

그래서 예의 바르지 못하다고 하고 예의 없음으로 비난하는 것은

Demek ki birine nezaketsiz demek, onu nezaketsizlikle suçlamak

넋을 읽고 보고, 보고 싶은 만큼 다 보도록 하고

tadını çıkar, istediği kadar baksın

이건 나를 위한 것이 아니야. 넌 무슨 일을 하고 싶어?

Bu sana kasten yapılmadı. Ne yapmak istiyorsun ?"

제가 하고 싶은 건 현실적인 장면을 보여주고 싶은 게 아닙니다.

Realistik bir sahne göstermek istemiyorum.

야단치기도 하고 어쩌면 장려책 한, 두 개를 제지할 수 있습니다.

Bazen çıkışıyoruz bazen de onları teşvik etmeyi kesiyoruz.

그러나 노동자들이 해고되기를 기다리는 대신 영국은 다른 일을 하고 있습니다.

Fakat Birleşik Krallık, çalışanların kovulmasını beklemek yerine, farklı bir şey yapıyor.

하지만 그러려면 이 절벽에 바짝 붙어야 하고 파도에 운명을 맡겨야 하죠

Ama bu bizi kayalıkların hemen kenarında ve gelgitin merhametine bırakıyor.

우리는 평화주의자가 되어야 하고 틀림없이 평화주의자가 될 겁니다

"Arabulucu biz olmalıyız, olmak zorundayız."

오랑우탄은 사냥법과 지배법을 정확히 알고 있어요 하고 싶은 대로 얼마든 할 수 있죠

Kendi ortamında avlanmayı ve üstün olmayı çok iyi biliyor. Ne isterse yapar kısacası.

하지만 오직 한 사람 제가 거짓으로 괜찮은 척 하고 있다는 걸 알아차린 사람이 있었어요.

Ancak bir kişi benim bu acıya rağmen zafer hikâyeme inanmadı.