Translation of "Onlara" in Chinese

0.011 sec.

Examples of using "Onlara" in a sentence and their chinese translations:

Onlara söylemedim.

我沒告訴他們。

Onlara minnettarım.

我很感激他们。

Onlara inanmadım.

我不相信他们。

Onlara bakma.

别看他们。

Onlara soracağım.

我会问他们。

Sadako, onlara gülümsedi.

貞子對著他們微笑。

Jackson, onlara güvenemedi.

積遜不能信任他們。

Onlara güvenebilir miyiz?

我们能信任他们吗?

Onu onlara sundum.

我把它给他们了。

Sorduğunu onlara söyleyeceğim.

我会告诉他你来问过。

Onlara yardım edeceğim.

我去帮助他们。

Onlara karşı koymadım.

我没跟他们发生冲突。

Onlara geldiğimizi söyle.

告诉他们我们要来了。

Onlara ne söyledin?

你告诉了他们什么?

Onu onlara ver.

把它给他们。

Onlara vereceğin para değerlendirilecek.

你给他们的钱会用到好处。

Tom romanı onlara önerdi.

汤姆向他们推荐了那本小说。

O onlara sert davranıyor.

她对他们很严酷。

Onlara bakmak senin işin.

照顾他们是你自己的事儿。

Onlara İngilizce konuşmayı öğretmiyorlar.

他们不教他们说英语。

Onlara adil davranılıyor mu?

他们受到公正对待了吗?

Elbette, ben onlara söyledim.

当然,我告诉了他们。

Onlara aç olduğunuzu söyledim.

我告诉他们你饿了。

Hâlâ onlara söylemek zorundayız.

我們還是要告訴他們。

Neden onlara yardım etmiyoruz?

我們為甚麼不幫他們?

Onlara ne vermek istiyorsun?

你想给他们什么呢?

Belki onlara yardım etmeliyiz.

也許我們應該幫他們一下。

- Onlara yardım edemediğimiz için üzgündük.
- Onlara yardım edemediğimiz için çok üzgündük.

我們很遺憾無法幫助他們。

O onlara birkaç elma verdi.

她給了他們一些蘋果。

Tom onlara onu yapmamalarını söyledi.

湯姆告訴他們不要去做那事。

Biz de onlara yardım ettik.

- 我們也幫助他們。
- 我们也是帮助他们的。

Neden onlara yardım etmek zorundayım?

我為什麼應該幫助他們?

O onlara yardımcı olmak istedi.

- 过去,她想帮他们。
- 过去,她想帮她们。

Ben de onlara İngilizce öğretiyorum.

我也教他们英语。

Onlara yardım etmeyi planlıyor musunuz?

你打算幫助他們嗎?

O, onlara ayakkabılarını çıkarmalarını söyledi.

她請求他們脫掉鞋子。

Onu onlara her gün söylerim.

我每天都跟他說。

Onlara ne olduğu hâlâ bir sır.

在他們身上發生了什麽仍然是個謎。

Onlara giyecek ve biraz yiyecek verdim.

我給了他們衣服和一些食物。

Onlara bana bir bilet daha göndermelerini söyledim.

我請他們再寄給我一張票。

- Onlara eziyet edildi.
- Zulme uğradılar.
- Zulüm gördüler.

他们受到迫害。

Ben söylentilere inanmıyorum. Sen onlara inanıyor musun?

- 我不信谣言。你信吗?
- 我不相信謠言。你相信嗎?

Tom Mary'ye bazı sorular sordu ama o onlara cevap vermeyi reddetti.

汤姆问了玛丽一些问题,但是她拒绝回答。

Sorular ne kadar zor olursa, muhtemelen onlara o kadar az cevap verebilirim.

問題愈難,我懂得回答的機會就愈低。

Dünya'da o kadar aç insanlar var ki, tanrı onlara ekmekten başka şekilde gözükmüyor.

这世上有人如此贪婪,以至于除非上帝以面包的形式出现在他的面前,他是看不到上帝的。