Translation of "‎어린" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "‎어린" in a sentence and their turkish translations:

어쨌거나, 어린 한국인들이

Her neyse, işler değişmeye başladı. Pek çok Güney Koreli genç Avrupa'dan ve

당시 저는 어린 아이였습니다.

O zamanlar sadece bir çocuktum.

어린 아이의 손톱만한 디스플레이칩으로요.

bir çocuğun tırnağı boyutunda görüntüleme çipi.

‎절반 이상이 어린 사자들이죠

Yarısından çoğu gençlerden oluşuyor.

‎어린 새끼들이 말썽에 휘말립니다

Genç yavrular başlarına bela almış.

‎어린 새끼들이 ‎머릿수로 밀어붙입니다

Genç yavrular birlik olarak yol almaya çalışıyor.

저는 어린 자식이 없거든요.

Küçük çocuklarım yok.

‎곁에는 어린 자식도 있었죠

Bir de küçük bir çocuğumuz vardı.

‎그러다 어린 시절의 기억과

Çocukluğumdan

저는 60년대, 70년대에 어린 아이였고

1960'lar ve 70'lerde küçük bir çocuktum,

팔다리가 절단된 어린 아이들의 모습은

Kesilmiş uzuvları olan küçük çocukların

그리고 6살 정도의 어린 아이들에게

Ve o bazıları 6 yaşında olan çocuklara,

이는 제 진심 어린 희망입니다.

Umudum bu yönde.

그 어린 소녀는 두려웠을 뿐이죠.

Bu küçük kız korktu.

어머니는 어린 시절 학업을 포기했습니다.

Annem okulu oldukça erken bıraktı.

‎어린 새끼 물개는 ‎이상적인 먹잇감입니다

Ufak bir yavru ideal bir kurbandır.

어린 학생들이 이해할만한 방법으로 나열해 나갔습니다.

ve genç öğrenciler için kolay anlaşabilir bir biçime dönüştürdüm.

아직 어린 아이인데 엄마가 되었다는 거죠.

Birçoğu daha kendileri çocukken anne olmuş durumdalar.

‎어린 사자들이 ‎어떻게 해볼 상대가 아닙니다

...pek bu gençlerin dişine göre değil.

‎어린 재규어의 밤눈은 ‎카피바라보다 훨씬 밝습니다

Gece görüşü kapibaranınkinden çok daha iyidir.

그 집에서 전 어린 시절을 보냈고

içinde büyüdüğüm ev,

4개의 TV 채널이 전부였던 제 어린 시절에서

Çocukluğumdaki dört kanallı televizyondan

어린 아이가 도로로 뛰어드는 일이 있기도 하죠.

ya da belki sokağa çıkmak üzere olan bir çocuk.

어린 저는 TV 리포터인지 배우인지 구분도 못했습니다.

TV muhabiri ile oyuncu arasında ayrım yapmadım.

두세 살 정도의 비슷한 나이로 보이는 어린 소녀였어요.

Yaklaşık iki üç yaşlarında o küçük kız ile aynı yaşlarda

‎이 어린 사자 무리의 생존은 ‎우두머리 암사자에 달렸습니다

Bu genç sürünün hayatta kalması baş dişi aslana bağlı.

‎어린 사자들은 도무지 ‎사냥에 성공할 것 같지 않고요

Yavruları da pek bir şey avlayacakmış gibi değil.

‎이렇게 어린 새끼 퓨마를 ‎보는 건 드문 일입니다

Bu kadar küçük puma yavruları nadiren görülür.

아주 어린 나이인 저에게 탐험가가 되는 것의 의미를 보여주었습니다.

Çok küçük bir yaşta bir kâşif olmanın ne demek olduğunu bana gösterdi.

어린 시절, 전 제 스스로를 꽤나 아르헨티나인 같다고 느꼈습니다.

Çoucukluğum süresince gayet Arjantinli hissediyordum

‎어린 사자들이 ‎누 떼를 달아나게 합니다 ‎바로 암사자를 향해서요

Yavrular, antilopları korkutup kaçırıyor. Doğruca dişiye geliyorlar.

‎하지만 어린 원숭이들이 다 그렇듯 ‎배워야 할 것이 많죠

Ama çoğu genç maymun gibi daha öğreneceği çok şey var.

‎어린 녀석들은 갈증에 시달리고 ‎갓 태어난 새끼는 완전히 지쳤죠

Küçükler susamaya başladı. Yenidoğan bitap düşmüş durumda.

‎어린 시절에는 ‎바위틈의 웅덩이에 살다시피 했죠 ‎얕은 다시마숲에 다이빙하면서요

Çocukluğumun çoğunu kayalık havuzlarında geçirdim. Sığ yosun ormanlarına dalardım.

"Junior Helper(어린 조력자)"는 다른 사람을 잘 도와주는 아이들에게

herkese yardımsever olana "küçük yardımcı" gibi.

‎한밤중의 포식은 ‎이 어린 수컷이 힘센 오랑우탄들을 ‎피하는 방법일지도 모릅니다

Gece yarısı ziyafeti bu genç erkeğin daha dominant orangutanlardan kaçınma yöntemi olabilir.

‎이곳엔 사냥감이 풍족해서 ‎어린 재규어가 ‎자립하는 법을 배우기에 ‎가장 알맞은 훈련장입니다

Bu kadar çok av olması burayı ideal bir eğitim alanı yapar. Kendi başının çaresine bakmayı öğrenen bir jaguar için mesela.

‎제 어린 시절 기억의 대부분은 ‎바위투성이 해변과 조간대 ‎다시마숲으로 이뤄져 있죠

Çocukluk anılarım, buranın kayalıklı kıyıları, gelgitleri ve yosun ormanlarıyla dolu.

‎딸린 새끼들 때문에 ‎쉽지는 않습니다 ‎어린 수컷들은 장난치며 싸우는 게 ‎더 재밌나 봅니다

Peşinde yavrularla kolay olmuyor. Genç erkek daha çok oyun peşinde gibi.