Translation of "‎모든" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "‎모든" in a sentence and their turkish translations:

모든 결점, 모든 좌절은

Her bir kusur, her bir yenilgi

모든 것을요.

Hepsinin gerçeğini.

모든 구급차와 모든 병원에서 뇌졸중의 종류를 결정할 수 있고

Her ambulans ve her hastane inmenin türünü anlayarak

[모든 것은 황금빛이야]

Her şey altından

모든 과목에서 1등급이었는데

hep en yüksek notları alan biri gibi görünüyordu.

정답은 모든 것입니다.

Cevap; çok ilgisi var.

‎지구상 모든 서식지에서

Dünya'nın tüm habitatlarında...

모든 첨단 장치들은

elimizdeki bu cihazlar değil,

이는 여러분의 모든 소개팅 기록 및 그와 관련된 모든 것들이

Kısacası tüm flört geçmişiniz

모든 계획과 여행 자체에서

tüm plan ve yolculuğun kendi,

저는 모든 사람을 가르칩니다.

Herkese öğretiyorum.

모든 내전에서의 주요 희생자는

Tüm iç savaşların ilk kurbanları

모든 작업과 정보 데이터마다

görevden göreve, veri setinden veri setine,

모든 생명체에게 수분은 필수입니다

Su, tüm canlılar için hayatidir.

이때 모든 게 바뀌었어요.

ve bu şey gerçekten dönüşüm gibiydi.

디지털 시대의 모든 역량을

Bununla birlikte dijital çağın bütün o enerjisini,

제게 모든 것을 주셨죠.

bana her şeyi veren kişi.

모든 종류의 공적 서비스가

klinik ve hastane benzeri

모든 장애 요인들을 뒤로하고

Tüm bu engeller geride kaldı.

모든 제품은 대체가 가능합니다.

Günümüzde bütün ürünler değiştirilebilir.

개인과 집단 모든 차원에서요.

hem bireysel hem de toplu olarak,

이 모든 것의 공통점은

Burada ortak olan şey,

‎바람이 모든 소리를 감춥니다

Rüzgâr tüm sesleri boğuyor.

전세계의 모든 직업군들을 상상해보세요.

Dünyaya ulaşabilecek ve milyonların gerçekleştirebileceği

사실 모든 종류의 미생물과

her tür mikrobu, virüsü ve bakteriyi

모든 유색 인종의 사람들이

Tüm renklerden ve ırklardan insanların şirket basamaklarını tırmandığı,

모든 계획은 장단점이 있으며

Tüm bu fikirlerde ödün veriliyor.

이 모든 것은 1946년

Başlangıcı 1946'ya dayanıyor,

모든 재배 시스템의 초목들,

tarıma elverişli sistemler,

떨쳐내야 할 모든 걱정거리들.

İleriye dönük gidişat hakkındaki her şey için endişelenmek istemedim.

"모든 과정을 더 즐겁게 만들어줬어."

ve tüm süreç boyunca çok daha fazla eğlenmemi sağladı.

내 몸의 모든 부분을 사랑해.

Her bir yerimi seviyorum.

지금은 모든 것이 괜찮다고 말합니다.

her şey gayet güzel.

모든 셀카들이 한 곳에 있고

tüm selfilerimiz hepsi bir yerde;

이 의도성이 모든 걸 좌지우지합니다.

Önemli olan bilinçli olmaktır.

제 안의 모든 용기를 끌어모았습니다.

içimdeki tüm cesareti topladım.

이 모든 건 정말 위험해요.

Çok tehlikeli.

지금 보고 있는 모든 것은

Şimdi gördüğümüz her şey

모든 규정, 절차, 체계를 살펴보고

kullandığımız tüm kurallar, süreçler ve sistemlere bakıp

갑자기 모든 것이 엄청 분명해졌죠.

ne kadar derinden izole edildiğimi ve hep öyle olduğumu

그래서 제게 남겨진 모든 것은

Geriye kalan tek şey

우리는 모든 종류의 것들을 관리합니다.

Her türlü şeyi yönetiyoruz.

모든 일탈은 자연적으로 끝나게 되죠.

Bütün sapmalar doğal bir son bulur

모든 문화와 문명에 내재된 것이죠.

Tüm kültürlerin ve medeniyetlerin doğasında var.

서양은 이미 모든 것을 잃었나?

Batı her şeyi kaybetti mi?

모든 것은 유효 기간이 있습니다.

Her şeyin bir son kullanma tarihi var,

그 때 모든 게 바뀌었죠.

Her şey o zaman değişti.

모든 환경이 절망적이었지만 그분은 살아남았습니다.

Durumu umutsuzdu ama hayatta kaldı.

여러분이 모든 선택을 고려하지 않거나

tüm seçeneklerinizi dikkate almayı

HS: 다른 모든 암컷들도 마찬가지입니다.

HS: Tüm dişiler de onun civarındalar.

은하계의 모든 행성들을 찾아가게 됩니다.

galaksideki tüm gezegen sistemini ziyaret edebilir.

보호하려는 모든 노력에도 불구하고 말이죠

bu türü kaybedebiliriz.

또한 모든 기술적 한계를 뛰어넘습니다.

Tüm teknolojik zorlukları aşıyor.

모든 것은 진짜인 것처럼 보이고,

böylece her şey gerçekçi görünüyor,

모든 이슈에 관해 대화하자고 결심했습니다.

tartışma için yasaklı bir konu olmamasına karar verdik.

가능한 모든 일을 하기 시작했습니다.

yapabileceğim her şeyi yaptım.

모든 일들이 아직도 생생하게 기억나요.

Her şeyi, her şeyi hatırlıyorum.

이 곳의 모든 자연은 하나입니다.

Tek bir bütün

[이 하늘 아래서 모든 것은 황금빛이야]

Bu gökyüzü altında her şey altından

모든 사람들과 관련되어야 한다고 느끼셨기 때문입니다.

ilişki kurabilmeyi bilmek gerektiğine inanıyordu.

하지만 모든 문화가 그런 것은 아닙니다.

Fakat bütün kültürler öyle değil.

그리고 우리가 아는 모든 것들이 창조되었어요.

ve bildiğimiz, olduğumuz ve oluştuğumuz her şey yaratıldı.

머리부터 발끝까지 모든 근육에 영향을 미칩니다.

baştan ayağa tüm kasları etkiliyor.

진단을 받고 나서, 모든 것이 달라졌습니다.

Tanı ilk konduğunda her şey değişti.

제압할 수 있는 모든 상대를 사냥합니다

Scolopendra subspinipes alt edebileceği her şeyi avlar.

자연의 모든 생명체처럼 자신만의 자리가 있죠

fakat doğadaki her şey gibi bir yere sahiptir.

미국인들의 일상에서 발생한 이 모든 사건들,

gündelik Amerika hayatından bütün bu hadiseler

정말 모든 게 다 그렇게 만들어졌습니다.

Her şey, tamamen her şey bunun üzerine kurulu.

신은 우리에게 필요한 모든 걸 주셨어요.

Tanrı bize ihtiyacımız olan her şeyi verdi.

전 모든 고위직에 여성들을 앉히고 싶었습니다.

Kadınları tüm üst sıralara koymak istedim.

모든 학생들이 똑같이 수학 진도를 나갑니다.

öğrencileri matematikte aynı hızla hareket ettiriyoruz.

천식에서 암까지 모든 질병에요 짠, 잡았습니다

bunlara astım ve kanser de dahil. Bum, işte.

제가 가진 모든 것은 창고에 보관하고

Sahip olduğum her şeyi depoladım,

속임수, 기법, 노하우 제가 아는 모든

püf noktalar, araç gereçler, ustalık --

이건 이제 행성으로서 모든 규칙을 깨버린겁니다.

Artık bir gezegen olmanın bütün kurallarını yıkmıştır.

모든 전쟁을 종식시키고 평화를 이루기 위해선

Barış sağlamak ve savaşları durdurmak için yapabilceğimiz şeylerden biri de

공항과 공항에 관련된 모든 산업을 생각해보세요.

Bir hava alanı ve onunla bağlantılı bütün işleri düşünün.

모든 여성들은 엄청난 잠재력을 가지고 있어요.

kadınlar ve kızlar müthiş bir çözüm ihtimali.

하지만 베이징 일대의 모든 석탄발전소는 폐쇄했습니다.

Ancak Pekin'deki tüm kömür santrallerini kapattılar.

앞으로 필요한 모든 기술을 습득하길 원합니다.

Gelecekte ihtiyaç duyacakları tüm becerilere sahip olmak istiyorlar.

그리고 모든 연필에는 각자의 이야기가 있습니다.

her kalemin de bir hikâyesi.

골을 막을 때면 모든 영예를 받게되지요.

ve iyi bir kurtarış yaptığınızda tüm övgüleri alırken

그러려면 그 모든 사람들의 이야기를 들어야하겠죠.

herkes için bir şehir oluşturamayız.

모든 형태로 나타나는 증오감의 생각들을 말이죠.

içimizdeki tüm nefret dolu düşüncelerle.

그것이 사실상 모든 전문가가 배운 방식입니다.

Hemen hemen bütün profesyonellerin öğrenme yaklaşımı bu.

이 모든 상황이 비극이란 생각에 갖혀버렸어요.

hikâyede takılı kalmıştım her şey trajik görünüyordu.

도처의 모든 골목마다 기후 활동가가 필요합니다.

sadece her odada değil,

모든 실타래가 풀리기를 바라며 제가 잡아당긴

ve tamamı sökülür umuduyla çekmeye başladığım

어쨌거나 바로 거기에 모든 답이 있으니까요.

olduğu öze dönme imkanı...

이 연구는 모든 불분명한 요소를 배제해

Bu çalışmada veriler dikkatle seçildi;

이 세상의 모든 초목에 비해 말이죠.

tümünden daha fazla karbon var,

모든 이들이, "그렇게는 안될걸." 이라며 비아냥댔죠.

Herkes "Bu işe yaramaz." dedi,

파리의 모든 사람들이 갑자기 왕정복고주의자가 되었다.

Paris'teki herkes aniden bir kraliyetçiydi, bir kez daha.

‎모든 동물에게 ‎서서히 관심을 기울이게 되죠

Yavaş yavaş tüm hayvanları önemsemeye başlıyorsun.

‎모든 생명이 가치 있다는 ‎사실을 깨닫습니다

Her birinin çok önemli olduğunu anlıyorsun.