Examples of using "もちろん!" in a sentence and their turkish translations:
- Elbette.
- Tabii ki.
- Besbelli ki!
Elbette.
- Tabii ki!
- Besbelli ki!
Kesinlikle!
Kesinlikle.
Olur mu hiç?
Tabii ki.
Elbette gideceğim.
Elbette, geri geleceğim.
- Tabii, memnuniyetle.
- Elbette, memnuniyet duyarım.
Elbette yapardım.
Elbette ilgileniyorlar.
Tabii Yeni Dünya'daki domatesler henüz bulunmamışken
tabii ki var.
Elbette bilebiliriz.
Kesinlikle. Devam et.
Elbette ben bekleyeceğim.
Elbette partiye gidiyorum.
Tabii ki bunu yapacağım.
Onunla görüşmek için kesinlikle gideceğim.
Kesinlikle. Bunu yaptım.
- Ben, elbette, savaşa karşıyım.
- Tabii ki de savaşa karşıyım.
''Tabii evlat, sorun yok.''
Öğrencilerinin yanı sıra öğretmen de geldi.
Tabii ki o haklı.
Tabii ki hayır.
Tabii ki, kasabada konserler vardı.
- "Dünkü futbol maçını izledin mi" "Tabii ki izledim!
- "Dünkü futbol maçını seyrettin mi?" "Tabiî ki seyrettim!"
- "Dünkü futbol maçını seyrettin mi?" "Tabiî ki!"
Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.
Eğer istiyorsan elbette onu alabilirsin.
Elbette deniz hayatı bulunmaktadır,
Tabii ki, partide olacağım.
Elbette o testi geçti.
Elbette o İngilizce konuşabilir.
Elbette mektubu İngilizce yazacağım.
Elbette çok iyi araba sürebilirim.
O doğal olarak daveti kabul etti.
"Sana katılabilir miyim?" "Neden olmasın?"
Tabii ki Başbakan'a erişmek zordur.
O da senin kadar yanlış içindedir.
Kağıt üzerinde daha iyiydim tabii ki:
Elbette pek çok çözüm denendi --
Tabii ki onun destek teklifini kabul ettim.
Elbette yerel hastaneler olmalı.
Sana yardım edeceğim, elbette.
İngilizce ve Almanca yanı sıra, İspanyolca konuşuyor.
Tabii ki orada vardır.
Tom İngilizce kadar iyi Fransızca konuşabilir.
"Seninle gidebilir miyim?" "Tabii ki."
''Elbette tutku önemli olan tek şey değil
Tabii ki bunların çoğu şaka yollu ama
Eski ekonomik model tabii ki doğru;
otizmliler ve otizmsizler, tabii ki de.
Ve tabii ki evet dedim çünkü demek istediğim Costa Rica çok güzel.
Sonra hâllerine üzülürsünüz tabii, çocuklarınız sonuçta,
Tabii ki Eyfel Kulesi'nin uzunluğunda mutabık kalmak;
Mıknatısların, tabii ki, etrafında bir manyetik alanı vardır.
Kesinlikle, doğru devam edin.
O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.
Katılacağına kesin gözüyle bakıyordum.
O bize sadece kıyafet değil, ancak biraz da para verdi.
Tabii, birçok emektar vatandaş emeklilikten memnundur.
Tabii, haberleri oldukça iyi hatırlıyorum.
Tabii, oraya seninle gideceğim.
O bir bisikletin yanı sıra bir motosiklet sürebilir.
Onun razı olacağına kesin gözüyle baktım.
Yazmak şöyle dursun, okuyamaz bile.
- "Size katılabilir miyim?" "Elbette."
- "Size katılabilir miyim?" "Tabii."
Bir albüm anlaşmasını için kesinlikle buna ihtiyacınız var.
Elbette, her ikisi de doğru değildi.
tabii ki çocuklarınızın iyi eğitim almasını
Kadınlara saygı gösteren erkekler yok değil.
Elbette, cumaları ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz.
“Yılanlardan hoşlanır mısın?” “Tabii ki hayır.”
"Sözlüğünü kullanabilir miyim?" "Tabii."
Tabii görseller grafik ikonlardan çok daha fazlası.
Tabii ki, ne mal, ne de posta ücreti geri döndü.
Tabii ki yaşam tarzımız Amerika'dan farklı.
Tabii ki, elimizden geleni yapmalıyız.
Lütfen bana ne olduğunu söyle, laf aramızda elbette.
- Toplantıya katılacağınızı tabii buldum.
- Toplantıya katılacağınızı tartışmasız kabul ettim.
Tabii ki de yalnız yaşayıp da yalnız olmayan bir çok insan var.
Tabii ki bu sadece sınıflarda olmuyor.
Hepimiz şimdiki zamanın yanı sıra geçmişle ve gelecekle bağlandık.
Tabii ki Çin bu alternatifin var olduğu
Bırak ders çalışmayı, düşünmek için bile bitik durumdaydım.
Açıkçası senin kendi çabalarınla hayatta ilerlemen gerektiğini kabul ediyorum.
O hem Fransızca hem de İngilizce konuşuyor.
Mümkün olsa sadece hafta sonlarında çalışabilir miyim? Elbette, çalışırım.
Bize katılacağına kesin gözüyle bakıyordum.
O şüphesiz köydeki en yaşlı adamdır.
Japon olanları bir yana bırak, onun çok sayıda yabancı pulları var.
İngilizcenin yanı sıra Almanca da konuşur.