Translation of "もちろん" in Turkish

0.037 sec.

Examples of using "もちろん" in a sentence and their turkish translations:

- もちろんだよ!
- もちろんさ。
- もちろん!
- もちろんです。

- Elbette.
- Tabii ki.
- Besbelli ki!

- もちろんさ。
- もちろんです。
- もちろん。

Elbette.

- もちろんだよ!
- もちろん!
- もちろんです。

- Tabii ki!
- Besbelli ki!

- もちろんだよ!
- もちろん!

Kesinlikle!

もちろん

Kesinlikle.

もちろん!

Olur mu hiç?

もちろん。

Tabii ki.

- もちろん私も行きます。
- もちろん、行くよ。

Elbette gideceğim.

- もちろん、戻ってくるよ。
- もちろん、帰ってくるさ。

Elbette, geri geleceğim.

もちろん、喜んで。

- Tabii, memnuniyetle.
- Elbette, memnuniyet duyarım.

もちろん 行います

Elbette yapardım.

もちろん そうです

Elbette ilgileniyorlar.

もちろんナポリピザも無い—

Tabii Yeni Dünya'daki domatesler henüz bulunmamışken

もちろん 必要ですが

tabii ki var.

もちろんそうします

Elbette bilebiliriz.

もちろん、いいですよ。

Kesinlikle. Devam et.

もちろん待ちますよ。

Elbette ben bekleyeceğim.

もちろん、パーティーに行くわ。

Elbette partiye gidiyorum.

もちろん、そうするわ。

Tabii ki bunu yapacağım.

もちろん彼を訪ねます。

Onunla görüşmek için kesinlikle gideceğim.

もちろん 私もやりました

Kesinlikle. Bunu yaptım.

もちろん、戦争には反対だ。

- Ben, elbette, savaşa karşıyım.
- Tabii ki de savaşa karşıyım.

「もちろんだ 坊や 問題ないよ」

''Tabii evlat, sorun yok.''

学生はもちろん先生も来た。

Öğrencilerinin yanı sıra öğretmen de geldi.

もちろん彼は絶対に正しい。

Tabii ki o haklı.

もちろん そうではありません

Tabii ki hayır.

もちろん町でコンサートはありました。

Tabii ki, kasabada konserler vardı.

「昨日のサッカー見た?」「見たよ、もちろん」

- "Dünkü futbol maçını izledin mi" "Tabii ki izledim!
- "Dünkü futbol maçını seyrettin mi?" "Tabiî ki seyrettim!"
- "Dünkü futbol maçını seyrettin mi?" "Tabiî ki!"

ケンは、ギターはもちろんバイオリンが弾ける。

Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.

- もちろん欲しければとってもいいよ。
- もちろん、欲しければとってもいいですよ。

Eğer istiyorsan elbette onu alabilirsin.

そしてもちろん 微生物や魚から

Elbette deniz hayatı bulunmaktadır,

もちろん私はそのパーティーに行きます。

Tabii ki, partide olacağım.

もちろん、彼女は試験に合格した。

Elbette o testi geçti.

彼女はもちろん英語が話せます。

Elbette o İngilizce konuşabilir.

もちろん、英語で手紙を書きます。

Elbette mektubu İngilizce yazacağım.

- もちろん、私は大変上手に車を運転できます。
- もちろん、じょうずに車を運転できます。

Elbette çok iyi araba sürebilirim.

もちろん彼女はその招待に応じた。

O doğal olarak daveti kabul etti.

「一緒にいいかい」「もちろんいいとも」

"Sana katılabilir miyim?" "Neden olmasın?"

もちろん首相に面会するのは難しい。

Tabii ki Başbakan'a erişmek zordur.

あなたはもちろん彼も間違っている。

O da senin kadar yanlış içindedir.

もちろんカルテの上では 回復していました

Kağıt üzerinde daha iyiydim tabii ki:

もちろん様々な解決策が試されました

Elbette pek çok çözüm denendi --

もちろん彼の援助の申し出を受けたよ。

Tabii ki onun destek teklifini kabul ettim.

もちろん地域独自の病院もあるべきだ。

Elbette yerel hastaneler olmalı.

もちろん、あなたを手伝ってあげますよ。

Sana yardım edeceğim, elbette.

彼は英語とドイツ語はもちろん、スペイン語も話す。

İngilizce ve Almanca yanı sıra, İspanyolca konuşuyor.

もちろんそのような人々も存在します。

Tabii ki orada vardır.

トムは英語はもちろん、フランス語も話せるんだ。

Tom İngilizce kadar iyi Fransızca konuşabilir.

「ご一緒してもいいですか」「もちろんです」

"Seninle gidebilir miyim?" "Tabii ki."

「もちろん情熱だけが 重要とは言わない

''Elbette tutku önemli olan tek şey değil

もちろん 大半は取るにたらない話ですが

Tabii ki bunların çoğu şaka yollu ama

古い経済学理論は もちろん正しいのです

Eski ekonomik model tabii ki doğru;

自閉症の人も もちろん そうでない人もです

otizmliler ve otizmsizler, tabii ki de.

もちろん応じました コスタリカは素敵なところだし

Ve tabii ki evet dedim çünkü demek istediğim Costa Rica çok güzel.

もちろん 自分の子供なので 可哀そうに思い

Sonra hâllerine üzülürsünüz tabii, çocuklarınız sonuçta,

もちろんエッフェル塔の 高さについて合意するのは

Tabii ki Eyfel Kulesi'nin uzunluğunda mutabık kalmak;

もちろん磁石は周りに磁場をもっています。

Mıknatısların, tabii ki, etrafında bir manyetik alanı vardır.

もちろんですとも、どんどんやってください。

Kesinlikle, doğru devam edin.

彼はアメリカはもちろん、ヨーロッパへも行ったことがある。

O, Amerika şöyle dursun, Avrupa'ya gitmedi.

もちろん君は参加するものと思っていたよ。

Katılacağına kesin gözüyle bakıyordum.

彼は私たちに着物はもちろんお金もくれた。

O bize sadece kıyafet değil, ancak biraz da para verdi.

もちろん年輩者の中には、退職を喜ぶ人も多い。

Tabii, birçok emektar vatandaş emeklilikten memnundur.

もちろんそのニュースをたいへんよく覚えています。

Tabii, haberleri oldukça iyi hatırlıyorum.

もちろん、私はあなたとそこに行くつもりです。

Tabii, oraya seninle gideceğim.

彼女は自転車はもちろんのこと、オートバイにものれる。

O bir bisikletin yanı sıra bir motosiklet sürebilir.

彼が承諾するのはもちろんのことだと思った。

Onun razı olacağına kesin gözüyle baktım.

彼は書くことはもちろん読むことも出来ない。

Yazmak şöyle dursun, okuyamaz bile.

「私もご一緒してかまいませんか?」「もちろんです」

- "Size katılabilir miyim?" "Elbette."
- "Size katılabilir miyim?" "Tabii."

もちろん レコード契約を 取り付ける必要もありました

Bir albüm anlaşmasını için kesinlikle buna ihtiyacınız var.

もちろん実際には どちらでもありませんでした

Elbette, her ikisi de doğru değildi.

もちろん 子供に良い教育を 受けさせたいですよね?

tabii ki çocuklarınızın iyi eğitim almasını

もちろん女性に敬意を示す男性は たくさんいます

Kadınlara saygı gösteren erkekler yok değil.

もちろん 未来のための金曜日は 知っていますよね

Elbette, cumaları ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz.

「君はヘビが好きですか」「もちろん好きではありません」

“Yılanlardan hoşlanır mısın?” “Tabii ki hayır.”

「辞書をお借りしてもよろしいですか?」「もちろんです」

"Sözlüğünü kullanabilir miyim?" "Tabii."

しかし 画像はもちろん 単なる図のアイコンではありません

Tabii görseller grafik ikonlardan çok daha fazlası.

もちろん品も、そして郵送料すらも返ってこなかった。

Tabii ki, ne mal, ne de posta ücreti geri döndü.

もちろん私たちの生活様式はアメリカのとは異なっている。

Tabii ki yaşam tarzımız Amerika'dan farklı.

もちろんわれわれは最善を尽くさなければならない。

Tabii ki, elimizden geleni yapmalıyız.

何があったか教えてください、もちろんここだけの話で。

Lütfen bana ne olduğunu söyle, laf aramızda elbette.

あなたはもちろんその会に出席するものと思っていた。

- Toplantıya katılacağınızı tabii buldum.
- Toplantıya katılacağınızı tartışmasız kabul ettim.

もちろん 一人で住んでいても 孤独ではない人も沢山います

Tabii ki de yalnız yaşayıp da yalnız olmayan bir çok insan var.

もちろん 教室内での出来事だけが 重要なのではありません

Tabii ki bu sadece sınıflarda olmuyor.

われわれはみんな、現在はもちろん過去や未来とも関係がある。

Hepimiz şimdiki zamanın yanı sıra geçmişle ve gelecekle bağlandık.

もちろん 中国はこの新たな力が 存在する唯一の場所ではないし

Tabii ki Çin bu alternatifin var olduğu

疲れきっていたので勉強するのはもちろん考えるのも嫌だった。

Bırak ders çalışmayı, düşünmek için bile bitik durumdaydım.

- もちろん私は自らの努力で出世するべきだという考えに賛成です。
- もちろん私は自ら努力することで人生の成功をつかむべきだという考えに賛成です。

Açıkçası senin kendi çabalarınla hayatta ilerlemen gerektiğini kabul ediyorum.

- 彼は英語だけでなくフランス語も話す。
- 彼は英語はもちろん、フランス語も話せるんです。

O hem Fransızca hem de İngilizce konuşuyor.

週末しか働かなくていいのなら、そうするかって? もちろんそうするだろうね。

Mümkün olsa sadece hafta sonlarında çalışabilir miyim? Elbette, çalışırım.

- あなたはもちろん参加するものと思った。
- てっきり参加してくれるものだと思ってました。

Bize katılacağına kesin gözüyle bakıyordum.

- 彼はもちろん村の最長老だ。
- 彼は紛れもなく村の最高齢者です。
- 彼は疑いなく村一番の年寄りだ。

O şüphesiz köydeki en yaşlı adamdır.

- 日本のはいうまでもなく、彼はたくさんの外国切手を持っている。
- 日本の切手はもちろん、彼は外国の切手もたくさん持っている。

Japon olanları bir yana bırak, onun çok sayıda yabancı pulları var.

- 彼は英語は言うまでもないが、ドイツ語もはなす。
- 彼は英語はもちろんのことドイツ語も話す。
- 彼の英語は言うまでもないが、ドイツ語も話す。
- 英語は言うまでもなく、彼はドイツ語も話せる。

İngilizcenin yanı sıra Almanca da konuşur.