Examples of using "ます。" in a sentence and their turkish translations:
Fiyatlar gittikçe yükseliyor.
Gökyüzü gittikçe karardı ve rüzgar gittikçe daha sert esti.
- Geç kalacağım.
- Gecikeceğim.
İstifa edeceğim.
Zenginler daha zengin; fakirler ise daha fakir oluyor.
Afiyet olsun!
Kredi kartım var.
Deniz gittikçe vahşileşti.
- İşler gittikçe daha kötü bir hal alıyor.
- Meseleler gittikçe kötüleşiyor.
üzerinizde daha çok etki yapacaktır.
Gittikçe artan sayıda evli çift ev işlerini paylaşıyor.
- Ben hemen orada olacağım.
- Ben derhal orada olacağım.
Durum gitgide daha da kötüleşti.
O gittikçe ünlü oldu.
Bu gittikçe zorlaşmaya devam ediyor.
İşte geldim.
Tom benim adım.
Gelmekten memnuniyet duyarım.
"Gitar çalabiliyor musun?" "Evet, çalabiliyorum."
Hikaye gittikçe daha ilginç oldu.
O gittikçe güzelleşti.
Bunu alacağım.
Saçı gittikçe inceldi.
Arabaların sayısı artmakta.
Ben istifa ettim.
- Geri döneceğim.
- Ben geri döneceğim.
Erkek kardeşim şimdi Avustralya'da.
Yükseğe tırmandıkça, hava soğur.
Otobüsle mi,trenle mi ya da metroyla mı gidersin.
Ben bulaşıkları yıkayacağım.
Ben onu yapacağım.
Org çalabilir misin?
Her zamankinden daha kötü yağmur yağıyor.
"Diye tenis oynar mı?" "Evet oynar."
Babam piyano çalar ve annem de.
- Hava daha da kötüye gidiyordu.
- Hava gittikçe kötüleşiyordu.
"O geliyor mu?" "Onun geldiğini sanmıyorum."
Hikaye gittikçe heyecan verici oldu.
Kahve içerim.
Birazdan döneceğim!
Gittikçe ikna edici bir şekilde konuştu.
Piyano çalabilir misin?
- Her gün koşarım.
- Her gün çalışırım.
Kalabalık gittikçe büyüyor.
Kapıyı açıyorum.
İrtibat halinde olacağız.
:
.
Afiyet olsun!
Öyle değil.
Öğreneceğim.
Bekleyebilirim.
- Sen yüzebiliyor musun?
- Yüzebilir misin?
- Yüzme biliyor musun?
- Yüzme biliyor musunuz?
Tenis oynar mısın?
Onu alacağım.
Onlar mutfaktalar.
- Göğsümde keskin bir ağrı var.
- Göğsümde şiddetli bir ağrı var.
Otobüsle mi yoksa araba ile mi gidiyorsun?
Oyun gittikçe daha heyecan verici oldu.
- O şişmanlıyor gibi görünüyor.
- O kilo alıyor gibi görünüyor.
Bizim büyük, orta ve küçük boyutlarımız var. Ne boyutta istiyorsunuz?
Ben Londra'dayım.
Kardeşim şimdi Avustralya'dadır.
Ben onu kullanırım.
Hava gittikçe kötüleşiyor.
"Yemeğinizi ısıtayım mı?" "Ah, evet lütfen."
Ateşin var mı?
Treni kaçıracaksın.
- İngilizce konuşuyor musun?
- İngilizce konuşur musun?
Sık sık dünyanın giderek küçüldüğü söylenir.
Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?
- Beni duyabiliyor musun?
- Sesimi alıyor musun?
- Sesim geliyor mu?
Aynaya bakan iyimser kişi daha da iyimser olur ve kötümser kişi daha da kötümser.
Fransızca konuşur musun?
ve problem çözdükçe daha refah oluruz.
- Ben öyle düşünüyorum.
- Sanırım öyle.
Bu çok yararlı.
ve orada giderek artan biçimde, hisse kârları ve net gelirler
Geçinmek gittikçe zorlaşıyor.
Birkaç günlüğüne şehirden ayrılıyorum.
Orada kaç kişi olduğunu sayıyorum.
Daha sonra onu arayacağım.
Kuş canlı mı yoksa ölü mü?
Gerekirse gelirim.
- Et veya balık?
- Et mi yoksa balık mı?
- Benim bir önerim var.
- Bir teklifim var.
Bunu cevaplayabilir misiniz?
Sorunuz var mı?
Görüşünü kontrol edeceğim.
Şimdi havaalanındayım.
Burada yiyorum.