Translation of "ışık" in Arabic

0.008 sec.

Examples of using "ışık" in a sentence and their arabic translations:

Yeşil ışık kullanacağım,

سأشغل الضوء الأخضر،

...ışık yitip gidince...

‫حين يخفت الضوء...‬

Bakın, ileride ışık var.

‫ثمة ضوء في الأمام.‬

Çünkü ışık yayılırken dağılır.

هذا بسبب أن الضوء ينتشر بمعنى إنه يتبعثر.

Bütün gökyüzünü ışık kapladı.

إن السماء بأكملها مليئة بالضوء.

ışık yaymıyor veya soğurmuyor.

لا يشع ولا يمتص الضوء.

Yapay ışık elektrikle üretilir.

الضوء الإصطناعي يُولّد بالكهرباء.

Aydan gelen ışık zayıf.

- ضوء القمر ضعيف.
- ضوء القمر خافت.

Bu duvarı aydınlatan ışık dalgaları

فموجات الضوء هذه تُنير الحائط

Hologram burada, yeşil ışık geçiyor,

صورة ثلاثية الأبعاد هنا وضوء أخضر يتخللها،

Bizim zamanımız ışık hızına eşit

وقتنا يساوي سرعة الضوء

Içinize temiz,berrak bir ışık aldığınızı

يمكنك أن تتخيل و تعتقد

Hatta yapay ışık kullanımını azaltmak amacıyla

وحتى استعمال كابلات الألياف البصرية هذه

İçeri gireceksek ışık kaynağına ihtiyacımız olacak.

‫إن كنا سندخل هناك،‬ ‫سنحتاج لمصدر ضوء.‬

Ve bana ışık veriyor. Tamam, gidelim.

‫وهذا سيمنحني بعض الإضاءة.‬ ‫حسناً، هيا بنا.‬

ışık deriye nufüz edecek kadar güçlü.

وسترون مدى قوة الضوء في اختراق الجلد.

Veya belki de girişteki ışık anahtarı

أو ربما مفتاح الضوء في غرفة جلوسكم

Morötesi ışık gizli avcıları ortaya çıkarıyor.

‫تكشف الأشعة فوق البنفسجية صيادين خفيين.‬

Bu ürkünç ışık, insan gözüyle görülmüyor.

‫هذا الضوء الغريب خفي لأعين البشر.‬

Yaydıkları ışık altında kitap bile okunabilir.

‫يكفي ضوؤه للقراءة عليه.‬

Oysaki Ay'ın tek ışık kaynağı Güneş'ti

ومع ذلك ، فإن مصدر الضوء الوحيد للقمر هو الشمس

Bu durumda zaman ışık hıza eşitse

في هذه الحالة ، إذا كان الضوء يساوي السرعة

Ama ışık yaymıyor ya da soğurmuyor

لكنها لا تشع ولا تمتص الضوء،

Güneş bizi ışık ve ısı verir.

تعطينا الشمسُ الضوءَ والحرارةَ.

Ve ışık kullanarak nöronların ateşlemelerini kontrol ediyoruz.

ومن ثم نستخدم الضوء للتحكم في نشاط العصبونات.

Bir ışık kaynağı olmadan  mahsur kalmak istemeyiz.

‫ولا نريد أن نضل الطريق‬ ‫من دون مصدر للإضاءة.‬

Bu ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

‫تجعلها مضيئة في الأشعة فوق البنفسجية.‬

Bu, ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

‫تجعلها مضيئة في الأشعة فوق البنفسجية.‬

Bu gördüğünüz, sonik noktadan çıkan turuncu ışık,

هذا هو الضوء البرتقالي الذي ينبثق عن البقعة الصوتية،

Bir yandan ışık ve sesle okuyup yazarken

قراءة وكتابة الخلايا العصبية باستخدام الضوء والصوت،

Küçülen Ay, çok az ışık anlamına gelir.

‫يعني القمر الخابي أن الضوء سيكون خافتًا.‬

Huzurları bozulunca kimyasal reaksiyon aracılığıyla ışık üretiyorlar.

‫عندما تُثار، تنتج ضوءًا من تفاعل كيميائي.‬

Ve kesik ışık parçaları atan bir lazerle eşledik.

ونوصلها بالليزر الذي يطلق نبضات ضوء قصيرة.

Sizce hangi meşale en iyi ışık kaynağı olur?

‫أي شعلة ستكون في رأيك ‬ ‫المصدر الأمثل للإضاءة؟‬

Bakın, orada bir ışık demeti de var, bakın!

‫انظر، وكذلك‬ ‫فتحة من الضوء هناك، انظر!‬

Aslında akrep ararken UV ışık kullanmak oldukça akıllıcadır.

‫واقع الأمر أنه من الذكاء أن نستخدم ‬ ‫الأشعة فوق البنفسجية في البحث عن عقارب.‬

Çünkü kan kırmızı ışık ve kızılötesini absorbe ediyor.

وبسبب أن الدم يمتص الضوء الأحمر وضوء الأشعة تحت الحمراء.

Akreplerin morötesi ışık altında neden parladığı gizemini korumaktadır.

‫سبب توهّج العقارب عند تعرضها‬ ‫للأشعة فوق البنفسجية لا يزال غامضًا.‬

Maymunların algılamadığı kızılötesi ışık tünedikleri yerleri ortaya çıkarıyor.

‫تكشف الأشعة تحت الحمراء،‬ ‫التي لا تراها القردة، أماكنها المرتفعة.‬

...kameralarımızın olup biteni görmesi için kızılötesi ışık gerekiyor.

‫تحتاج كاميراتنا إلى ضوء‬ ‫بالأشعة تحت الحمراء لاستيضاح ما يجري.‬

Burnundaki termal girintiler ışık yerine ısı tespit ediyor.

‫تتحسس الثقوب الحرارية في خطميها الحرارة‬ ‫بدلًا من الضوء.‬

ışık kullanmadan gazete okunabilecek kadar bir aydınlık vardı

كان هناك ضوء كاف لقراءة الصحيفة دون استخدام الضوء

Dikenlerle süslenmiş ve göz alıcı bir ışık yayan kalp

محاط بحزام من الشوك ويصدر منه نور سماوي،

Bunda ne kadar ışık kaldığı konusunda endişeliyim. Hayır, olamaz.

‫أخشى ألا تظل مشتعلة طويلاً.‬ ‫كلا.‬

Bu biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

‫ستمنحني بعض الضوء.‬ ‫حسناً، لنحاول العثور على هذه الأفعى.‬

Bana biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

‫ستمنحني بعض الضوء.‬ ‫حسناً، لنحاول العثور على هذه الأفعى.‬

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

‫ترى أعين الرتيلاء مجعدة الشعر الصغيرة‬ ‫ما هو أكثر من الضوء والظل.‬

Bu canlı ışık olgusunu daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz.

‫ظاهرة الضوء الحي هذه لا تزال قيد التفسير.‬

Yapay ışık eşliğinde fok avladığının bilindiği dünyadaki tek yer.

‫الذي تستخدم فيه القروش البيضاء الكبيرة‬ ‫الضوء الصناعي لصيد الفقمات.‬

Bunu göstermek için bu, siyah ışık altında parlayan spreyi kullandım.

لإظهار ذلك، استخدمت بخاخة بسائل يلمع تحت الضوء الأسود

Bir ışık atımının, bir metrelik mesafeyi katetmesi saniyenin 3,3 milyarda biri

تستغرق نبضة ضوء حوالي 3,3 من المليار من الثانية،

Fakat bu soluk ışık yerde yemek arayan hayvanlara pek fayda etmez.

‫لكن هذا الضوء الخافت لا يساعد كثيرًا‬ ‫الحيوانات في البحث عن الطعام على الأرض.‬

Burada nefes almak da zorlaştı. Bu meşale de artık çok ışık yaymıyor.

‫وكذلك تزداد صعوبة التنفس هنا.‬ ‫كما أن هذه الشعلة ‬ ‫لم تعد تشتعل بنفس التوهج.‬

İyi bir buluş oldu. Aferin size. Bakın, burada biraz ışık var, gördünüz mü?

‫اكتشاف جيد. أحسنّا عملاً.‬ ‫انظر، هناك ضوء أمامنا، أترى هذا؟‬

Yıldızın biz yıllar önceki halini görüyoruz. Çünkü o görüntü bize ışık hızıyla ulaşıyor.

نرى النجم كما كنا قبل سنوات. لأن تلك الصورة تصل إلينا بسرعة الضوء.

Yer çekimi ve uzaklık ile orantılıysa biz ekvator bölgesinden dünyanın tersine doğru ışık hızıyla ilerlersek

إذا كانت الجاذبية والمسافة متناسبتان معها ، إذا تابعنا سرعة الضوء من المنطقة الاستوائية إلى عكس العالم

Bu savunma ancak karanlık çökünce belli olur. Resife mavi ışık vurunca neler olduğu gözler önüne serilir.

‫لا يظهر إلا في الظلام.‬ ‫إضاءة الشعاب بالضوء الأزرق تكشف ما يجري.‬

Yapraklar hafif bir rüzgarla öyle salınıyordu ki parlak ışık huzmeleri gökyüzünden yere doğru adeta göz kırparak düşüyordu

النسيم العليل يداعب الأوراق حيث تلمع النجوم وتتوهج أشعة الضوء