Translation of "너무" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "너무" in a sentence and their turkish translations:

너무 쉬웠죠.

Çok kolaydı.

너무 좋아요!

Bayıldım!

바다에 비교하면 규모가 너무 작고 너무 늦은 대책이지 않을까요?

yine de çok geç kalınmış olur.

갈수록 너무 위험해집니다

Burası oldukça tehlikeli.

너무 늦지 않았나?

Çok mu geç?

너무 킁킁거리지는 말고...

Çok koklamadığınız sürece...

지도가 너무 작았어요.

Çok küçüktü.

그리고 이러한 양보는 너무 적었을 뿐더러, 이미 때가 너무 늦은 상황이었다.

Ama bu tavizler çok azdı çok geç.

너무 복잡하게 생각하지 마세요.

Çok karıştırmayın.

포기하기엔 너무 멀리 왔습니다

Pes edemeyecek kadar ilerledik,

너무 많은 열량을 소비했어요

Burada çok fazla kalori yakılıyor.

너무 많은 칼로리를 소비했어요

Burada çok kalori yakılıyor.

속이 너무 안 좋아요

Kendimi iyi hissetmiyorum.

사실, 이에 너무 익숙해져서

Hatta, bu hisse o kadar çok alışmıştım ki,

저는 너무 화가 났죠.

Çok sinirlenmiştim.

친구의 충고가 너무 신선해서

Tavsiyesini hiç beklemiyordum,

‎너무 밝으면 쉽게 들키고

Çok aydınlık olursa kolayca görülürler.

이 수치는 너무 충격적입니다

Rakamlar gerçekten şaşırtıcı

하지만 너무 안락해져서는 안됩니다.

Ama çok da rahat olmayın,

‎그걸 보고니 너무 속상했어요

İnsanın karnına vuran o berbat hissi yaşadım.

하지만 너무 멀리 갔어요

Ama sonra çok ileri gitti.

너무 남보여주기식이고 방정맞게 느껴졌어요.

Çok gösterişli ve melodramatik hissediyordum.

너무 깊이 들어가지마세요, 아니면 놓칩니다.

çok derinlere girmeyin, yoksa onları kaybedersiniz.

문제를 해결하기엔 너무 늦었을지도 모릅니다.

ve artık neredeyse çok geç.

너무 지치고 감당할 수 없게되어

ve bazen o kadar yoğun ve ezici olur ki

저는 아리핀의 이야기가 너무 좋은데

ve Arifeen'in hikayesini çok seviyorum.

그 친구는 너무 태평인 거예요.

ama o çok rahattı.

아시는 것처럼, 제약이 너무 많습니다.

Bildiğiniz üzere kadınların birçok kısıtlaması var.

여기까지만 할 때가 너무 많죠.

Neredeyse her zaman hikâye burada son bulur.

제가 상상한 거랑 너무 달랐어요.

Çünkü hiç de hayal ettiğim gibi görünmüyordu.

우리가 투자를 너무 많이 했으니까요.

çünkü bunda çok emeğimiz vardı.

통증이 너무 심해서 그만둬야 했어요.

Acısı koşuyu bıraktıracak derecede çoğalmıştı hatta.

‎너무 어두우면 ‎사냥감이 안 보입니다

Çok karanlık olursa avlarını göremezler.

‎그러나 너무 강한 태양은 ‎치명적입니다

Fakat güneşin fazlası da öldürebilir.

너무 잘 바스러지는 바위가 많습니다

Bu kayaların çoğu kolayca parçalanıyor.

이웃이 말했죠. "저런, 너무 불운하군요."

Ve komşular 'İşte bu kötü talih.'

보이지 않는 부분도 너무 많습니다.

göremediğiniz çok şey olurdu

그녀는, "이 프로젝트때문에, 너무 즐거웠거든."

"Proje nedeniyle, çok eğlenceliydi."dedi.

"너무 부수고싶게 생겨서 어쩔 수 없었나봐요."

''Çok kışkırtıcı, kendine hakim olamadı.''

너무 평범하기 때문이에요. 그냥 일어나는 일들이죠.

Onlar çok sıradandır, normalde olan şeylerdir.

규모가 너무 작아서 잘 되진 않았어요.

Ve işe yaramadı çünkü çok az sattı.

저의 여행은 너무 유명한 휴대전화 영상과

Benim yolculuğum popüler bir cep telefonu videosuyla,

‎처음에는 너무 막막했죠 ‎흔적을 포착하기가 어려웠어요

Başta çok sinir bozucuydu. Fark etmesi çok zor.

하지만 모양이 이제는 너무 늘여져 있습니다.

Ancak ülke şekillerinin artık bozulmuş olduğunu görebilirsiniz.

저한텐 너무 가식적으로 느껴졌어요. 진정성이 없었죠

doğru, samimi ve gerçek gelmiyordu.

이런, 제가 너무 재수없어 보이기 시작하네요.

Evlat, birazcık da olsa adam gibi konuşmaya başlıyor gibiyim.

무언가가 당신이 너무 행복해지지 못하게 붙잡고 있어요.

Sizi engelleyen, çok mutlu olmaktan alıkoyan bir şey var.

우리는 너무 많은 선택 속에 살고 있습니다.

Çok kuvvetli seçenekler dünyasında yaşıyoruz.

이 버려진 광산은 너무 불안정해져서 채광이 중단됐습니다

Bu terkedilmiş maden, içindeki tünelin çökmesine

우리가 목소리를 내면 금전적으로 위험이 너무 커요.

bizim seslerimiz büyük bir finansal risk demek.

인종 차별 주의자이며, 그들이 너무 중요한 세대죠.

görünüşe göre ırkçı ve çok önemliler.

RH: 맞아요, 너무 원초적이게 될 수 있죠.

RH: Haklısın,

필터가 너무 커서 극세사가 통과하여 배출 지점에서

filtreler genellikle parçaları tutmak ve bir deniz habitatına gitmelerini engellemek için

행진을 할 수 없었고 저는 너무 망연자실했어요.

ama bir banyo yürüyüşü olmaması benim için üzücüydü.

비록 저희 아버지가 그의 아버지를 살리기에는 너무 늦었었지만,

Babamın, Rudy'nin babasını kurtarması için biraz geç olsa da

너무 시골인 데다 멀기도 하고 세금 우대책도 없었거든요.

Fazla kırsaldı, uzaktı, teşvikler vermiyordu.

인종차별에 대한 대화를 하기에는 너무 어리다고 생각할지도 모릅니다.

ırkçılık üzerine konuşmaları için çok küçük olduklarını düşünebilir

우리는 그곳에 대해 아직 모르는 게 너무 많지만,

Hâlâ hakkında bilmediğimiz pek çok şey var.

우리는 너무 서둘러 이런 장소들을 다시 만들고 있습니다.

Çoğu kez, acılarını dindirebileceğimizi düşünerek

협곡이 너무 좁으니 로프를 타고 협곡 가장자리에 내리겠습니다

Kanyon çok dar. Ben de kanyonun kenarından halatla inip

너무 적은 것에 대한 벌은 굶주림과 영양 실조입니다.

Açlık ve yetersiz beslenme gibi çok az bir zaafı var.

‎저는 문어가 너무 안타까워서 ‎가만히 있을 수 없었습니다

Ama ona karşı olan hislerim üstün geldi.

우리는 우리가 너무 많이 취해왔다고 인정할 용기를 가져야 합니다.

Çok fazla aldığımızı itiraf etmek için cesarete sahip olmalıyız.

우리 임무를 포기하기엔 너무 멀리 왔습니다 절대 포기하지 마세요!

Görevimizi bırakamayacak kadar ilerledik. Asla pes etmeyin!

목표가 명확해서, 설정할 수 조차 없이 너무 빠르게 지나가버립니다.

Amacın zaten çok belirli olduğu düşünülüp doğrudan formata geçiliyor.

가족과 함께 볼 수 있어서 너무 기뻐" 라고 말이죠.

Ailemle izlediğim için memnunum."

‎적의 접근을 놓치기가 너무 쉽죠 ‎암사자에게는 ‎최고의 기회일지도 모릅니다

...düşmanın yaklaştığını kaçırmaları işten bile değil. Bu, dişi aslan için en iyi fırsat olabilir.

좋은 결정일 겁니다 지금 이 위쪽은 너무 뜨거워지고 있거든요

Bu muhtemelen iyi olur, yukarıda hava hava çok ısınmaya başlamıştı.

‎해외에서 오래 일하다 보니 ‎"크레이그 포스터" ‎너무 지쳐 버렸죠

Uzun zamandır çok çalışıyordum. Artık yıpranmıştım.

공장은 지은 지가 너무 오래 돼서 거의 쓸모없다고 생각했나 봐요.

Fabrika o kadar eskiydi ki sahipleri fabrikanın değersiz olduğunu düşünüyordu.

너무 사적인 것을 물어봐서 아무도 참여 안 할 것이라고 생각했어요.

Fazla kişisel olduğu için kimse bunu paylaşmaz dediler.

하지만 제가 위장을 하는 동안, 저는 너무 많은 유명인을 발견했어요.

Tebdil-i kıyafet hayatımda bir sürü farklı karakter gördüm,

‎코끼리의 울음은 저주파입니다 ‎주파수가 너무 낮아 ‎인간에겐 들리지 않을 때도 있죠

Düşük frekanslı gürlemelerle... ...ki bazısı o kadar düşüktür ki insanlar duyamaz...

모르망의 비트겐슈타인 선봉대는 그러기에 너무 늦은 상황이었고, 2천 명의 사상자를 내고 궤멸되었다.

Wittgenstein'ın ilerlemesi için çok geçti 2.000 ölü ile birlikte Mormant'a yönlendirildi.

‎한 번만 쏘여도 ‎숲쥐는 죽을 수 있습니다 ‎다행스럽게도 벌들은 너무 추워서 ‎공격할 엄두를 못 냅니다

Sokulacak olursa ölebilir. Ama neyse ki arılar saldıramayacak kadar üşüyor.