Translation of "Pflanzen" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Pflanzen" in a sentence and their turkish translations:

- Die Pflanzen wachsen.
- Pflanzen wachsen.

- Bitkiler büyür.
- Bitkiler büyüyor.

Pflanzen wachsen.

Bitkiler büyür.

Gieß die Pflanzen!

Bitkileri sula.

Bäume sind Pflanzen.

Ağaçlar bitkilerdir.

Die Pflanzen wachsen.

Bitkiler büyüyor.

Können Pflanzen sprechen?

Bitkiler konuşabilir mi?

- Die meisten Pflanzen gingen ein.
- Die meisten Pflanzen sind eingegangen.

Bitkilerin çoğu öldü.

Können Pflanzen Schmerz empfinden?

Bitkiler ağrı hissedebilir mi?

Ich liebe meine Pflanzen.

Bitkilerimi seviyorum.

Meine Pflanzen sind glücklich.

Benim bitkilerim mutludurlar.

Die Pflanzen sind glücklich.

Bitkiler mutludurlar.

Pflanzen brauchen viel Wasser.

Bitkilerin çok suya ihtiyacı vardır.

Die Pflanzen bekamen Wasser.

Bitkiler sulandı.

- Wie viele Pflanzen hast du gekauft?
- Wie viele Pflanzen habt ihr gekauft?
- Wie viele Pflanzen haben Sie gekauft?

Kaç tane fidan satın aldın?

- Ich muss im Garten Bäume pflanzen.
- Ich habe im Garten Bäume pflanzen.

Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.

Zwischen den Pflanzen scharrt ihr

Bitkilerin arasındaki toprağı kaldırın.

Als alle Pflanzen der Erde,

tümünden daha fazla karbon var,

Pflanzen gehen ohne Wasser ein.

Bitkiler susuz ölürler.

Die Pflanzen müssen gegossen werden.

Bitkilerin sulanması gerekiyor.

Pflanzen wachsen der Sonne zu.

Bitkiler Güneş'e doğru büyür.

Sie hat die Pflanzen gegossen.

Bitkileri suladı.

Pflanzen brauchen zum Wachsen Sonnenlicht.

Bitkilerin yetişmek için güneş ışığına ihtiyacı var.

Diese Pflanzen sind alle giftig.

Bu bitkiler tamamen zehirli.

Sprichst du mit deinen Pflanzen?

Bitkilerinle konuşur musun?

Wir sollten mehr Blumen pflanzen.

Biz daha çok çiçek dikmemiz gerekir.

Pflanzen brauchen Wasser und Sonnenlicht.

Bitkiler suya ve güneş ışığına ihtiyaç duyar.

Tom spricht mit den Pflanzen.

- Tom bitkilerle konuşuyor.
- Tom çiçeklerle konuşur.

Viele Pflanzen blühen im Frühling.

Birçok bitki ilkbaharda çiçek açar.

- Bist du gegen irgendwelche Pflanzen allergisch?
- Seid ihr gegen irgendwelche Pflanzen allergisch?
- Sind Sie gegen irgendwelche Pflanzen allergisch?
- Hast du eine Pflanzenallergie?

Herhangi bir bitkiye alerjiniz var mı?

Indem wir tiefwurzelnde mehrjährige Pflanzen einsetzen,

köklü çok yıllık bitkiler yerleştirerek,

Ohne Pflanzen könnten wir nicht leben.

Bitkiler olmasaydı, biz yaşayamazdık.

Die Pflanzen sind wegen Wassermangel eingegangen.

Bitkiler susuzluktan öldü.

- Wir säen.
- Wir pflanzen Samen ein.

Biz tohum ekiyoruz.

Ohne Wasser kommen Pflanzen nicht aus.

Su bitkiler için vazgeçilmezdir.

- Wir sägen viele ungewöhnliche Pflanzen im botanischen Garten.
- Im botanischen Garten sahen wir viele ungewöhnliche Pflanzen.

Botanik bahçesinde birçok sıradışı bitki gördük.

Pflanzen wachsen schnell, wenn es geregnet hat.

Bitkiler yağmurdan sonra çabuk büyür.

Auf dem Mond gibt es keine Pflanzen.

Ay'da bitki yoktur.

Ich ließ den Gärtner einige Bäume pflanzen.

Bahçıvana bazı ağaçlar diktirdim.

Im Wald gibt es viele verschiedene Pflanzen.

Ormanda çok farklı bitkiler var.

Jeder von uns sollte einen Baum pflanzen.

Her birimiz bir ağaç ekmeliyiz.

Die Pflanzen wurden durch den Frost geschädigt.

Bitkiler dondan zarar gördüler.

Pilze und Pflanzen gehören zu unterschiedlichen Reichen.

Mantarlar ve bitkiler farklı alemlere aittir.

Vor uns liegt eine Wand aus Sauergras-Pflanzen.

Bakın, önümüzde uzun otlardan oluşan bir duvar duruyor.

Denn grüne Pflanzen bedeuten in der Regel Ressourcen.

çünkü yeşil bitkiler genelde kaynak demektir.

Wir sollten uns von den giftigen Pflanzen fernhalten.

Zehirli bitkilerden uzak durmalıyız.

Fremde Pflanzen wie Palmen einzuführen kann Ökosysteme schädigen.

Palmiye ağaçları gibi yabancı bitkilerin tanıtımı ekosistemlere zarar verebilir.

Ich kam vorbei, um Toms Pflanzen zu gießen.

Tom'un bitkilerini sulamak için uğradım.

Wälder zu pflanzen ist gut für die Umwelt.

- Ormanların dikimi çevre için iyidir.
- Ormanların dikilmesi çevreye yarar sağlar.
- Ağaç dikilmesi çevre için iyidir.
- Ağaç dikilmesi çevre için yararlıdır.

Frühling ist die Jahreszeit, um Bäume zu pflanzen.

Ağaçların ekildiği mevsim ilkbahardır.

Manche Pflanzen können sich nicht an Kälte anpassen.

Bazı bitkiler kendilerini soğuğa uyduramıyorlar.

- Ich denke, es ist nicht sehr wahrscheinlich, dass Pflanzen Schmerz empfinden.
- Ich denke, es ist unwahrscheinlich, dass Pflanzen Schmerz empfinden.

Bitkilerin acı hissetmesinin olası olmadığını düşünüyorum.

Blätter verhalten sich zu Pflanzen wie Lungen zu Tieren.

Akciğerler hayvanlar için neyse yapraklar bitkiler için odur.

In einem botanischen Garten findet man viele seltsame Pflanzen.

Botanik bahçesinde birçok değişik bitki buluruz.

Neuseeland ist Heimat von vielen einzigartigen Pflanzen und Tieren.

Yeni Zelanda birçok benzersiz bitki ve hayvana ev sahipliği yapar.

In der trockensten Wüste der Welt können wir Bäume pflanzen.

Dünyanın en kurak çölü olan Atacama'ya ağaç dikebiliriz.

Der Junge scheint eine ganze Menge über Pflanzen zu wissen.

Çocuk bitkiler hakkında çok şey biliyor gibi görünüyor.

Meine Mutter ist damit beschäftigt, im Garten Blumen zu pflanzen.

Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.

Bambus ist eine der am schnellsten wachsenden Pflanzen der Welt.

Bambular gezegendeki en hızlı büyüyen bitkilerden biridir.

„Was tust du?“ – „Ich sehe meinen Pflanzen beim Wachsen zu.“

"Ne yapıyorsun?" "Bitkilerimin büyümesini izliyorum."

Der Wald beheimatet viele verschiedene Arten von Pflanzen und Tieren.

Orman, bitkilerin ve hayvanların birçok farklı türleri için yuvadır.

Der Bauer grub ein Loch, um einen Baum zu pflanzen.

Çiftçi, bir ağaç dikebilmek için bir çukur kazdı.

Die Wissenschaft weiß, dass Pflanzen Gefühle haben. Und? Was bringen sie?

Hissedebildikleri bilimsel olarak kanıtlandı. Kâr getiriyor mu peki?

Auch das beinhaltet viel Flüssigkeit. Mich macht nur nervös, dass manche Pflanzen

Bunlardan çok fazla sıvı elde edilebilir. Bunlar konusunda beni huzursuz eden tek şey,

- Alle Pflanzen brauchen Wasser und Licht.
- Jede Pflanze braucht Wasser und Licht.

Bütün bitkilerin suya ve ışığa ihtiyacı vardır.

Tom kümmerte sich gewissenhaft um Marias Pflanzen, während diese im Urlaub war.

Tom, Mary tatildeyken onun çiçeklerine çok iyi baktı.

Je höher die Temperatur, desto mehr Wasser benötigen Pflanzen, um kühl zu bleiben.

Sıcaklıklar yükseldikçe, serin tutmak için bitkiler daha fazla suya ihtiyaç duyarlar.

Dadurch, dass man mit den Pflanzen spricht, hilft man ihnen nicht dabei, schneller zu wachsen.

Bitkilerinizle konuşmak onların daha hızlı büyümelerine yardımcı olmaz.

In den Sommermonaten muss Tom seinen Garten frühmorgens wässern, um die Pflanzen am Leben zu erhalten.

Yaz aylarında bitkileri canlı tutmak için Tom bahçesini sabahları erkenden sulamak zorunda.

Damit wir uns und auch andere an diesen Tag erinnern, bitte ich alle, mit uns einen Baum zu pflanzen.

Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.

Die Kohle, das Methangas und das Erdöl sind Überreste von Pflanzen und Tieren, die vor Millionen von Jahren gelebt haben.

Kömür, doğal gaz ve petrol, milyonlarca yıl önce yaşamış bitki ve hayvanların kalıntılarıdır.

Obwohl die Regenwälder lediglich zwei Prozent der Erdoberfläche einnehmen, leben dort mehr als die Hälfte aller Pflanzen-, Tier- und Insektenarten der Welt.

Yağmur ormanları dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına karşın; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.

Wer sammelt schon Brombeeren um sieben am See? Wer erfreut sich der Kräuter und Pflanzen am See? Wer lauscht gern dem Summen und Brummen am See? Wer geht oder radelt ganz oft um den See? Wer schwimmt oder paddelt gern quer durch den See? Wer liebt diesen Ort wie kein zweiter, den See? Na, das bin ich.

Kim daha sabahın yedisinde gölde böğürtlen toplar? Kim göl kıyısında ki otlara ve bitkilere sevinir? Kim göl kıyısındaki vızıltı ve mırıltıya severek kulak verir? Kim gölün etrafında sık sık bisiklet sürer veya pedal çevirir? Kim gölde yüzmeyi veya kürek çekmeyi sever? Kim burayı herkesten daha çok sever? Tabii ki ben.

Wer sammelt schon Brombeer'n um sieben am See? Ich bin 's. Wer erfreut sich der Kräuter und Pflanzen am See? Ich bin 's. Wer lauscht gern dem Summen und Brummen am See? Ich bin 's. Wer walkt oder radelt ganz oft um den See? Ich bin 's. Wer schwimmt oder paddelt gern quer durch den See? Ich bin 's. Wer liebt diesen Ort wie kein zweiter, den See? Na, ich bin 's.

Kim daha sabahın yedisinde gölde böğürtlen toplar? Ben. Kim göl kıyısındaki otlara ve bitkilere sevinir? Ben. Kim göl kıyısındaki vızıltı ve mırıltıya severek kulak verir? Ben. Kim gölün etrafında sık sık yürüyüş yapar veya pedal çevirir? Ben. Kim gölde yüzmeyi veya kürek çekmeyi sever? Ben. Kim burayı herkesten daha çok sever? Tabii ki ben.